Rezonans / The Resonance

























Rezonans
4’15’’
2010

“Geride bıraktığı hayatı ve Kayıp Oda’yla birlikte sırra kadem basan tüm geçmişi artık çok uzaklarda… Her ne kadar öfkesini tek bir kişiye odaklamış olsa da, karşısında intikam alması gereken koca bir şehir var; doğup büyüdüğü, ‘ev’ dediği yer ve bir bayrak… ADAM, kaderini yazmak üzere şehrin tepesindeki yerini almış durumda. Sabahın ilk ışıklarıyla başlayan bu bekleyiş, şehri aniden saran sesle geri dönüşü olmayan bir ritüele dönüşüyor. Ses tüm evlerin duvarlarına, çatılarına, antenlerine çarpıyor. Tüm şehir bu rezonansa direnç gösteriyor. Yakında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.”
“Rezonans”, “Kayıp Oda” isimli projenin bir parçasıdır.

The Resonance
4’15’’
2010

“The life that he left behind and his past that vanished into thin air together with the Lost Room are now so far, far away… Even though his anger is focused on one person, there is a whole city he needs to take revenge from; a terrain he’s grown up in and called ‘home’ and a flag… The MAN takes his position on the top of the city to fulfill his destiny. The waiting that started with the first light of the day suddenly transforms into an irreversible ritual with a call that suddenly surrounds the city. The calling hits all the walls, roofs and antennas of the houses. The whole city resists the resonance and prepares for a change. Soon nothing will be the same again.”
“Resonance” is a part of the project titled “Lost Room.”
































Sergi: Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam


















VİDEOİST TÜTÜN DEPOSUNDA !

Videoist - Depo İşbirliği ile …
Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

“Kamunun kitlesel kurulumu kendinden organize olan video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü ekran yada gösterim alanları alır. Bir kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve karşı kültür’ün mahdumu konumuna yerleşir.” Videoist

9-13 Haziran 2010 da Tophane’de Tütün Deposunda İstanbul Merkezli Gezici Video Sanatı İnsiyatifi Videoist’in gösterimleri Kamunun İki Gölgesi:Ekran ve Uzam başlığı ile gerçekleşecek. Videoist sanatçıların kamusal alanda üretilmiş yada kamusal alanı konu alan videolarına yer verecek.

Gösterime katılan sanatçılar:Ahmet Albayrak, Yeni Anıt, Volkan Arslan, Başak Kaptan, Gülsün Karamustafa, Evrim Kavcar, Ali İbrahim Öcal, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Ferhat Özgür, Parça Tesirli, Nancy Atakan, Zeynep Erpolat, Necmettin Tarkan, Özlem Uzun, Cağrı Saray, Fikret Atay, Flo Kasearu

9 Haziran 2010 Çarşamba günü da saat 18:00 de yapılacak açılışın ardından saat 19:00 da yapılacak gösterimle başlayacak olan etkinlik 10-11-13 Haziran 2010 tarihlerinde saat: 12:00 ,15:00,18:00 de tekrarlar halinde gösterilecek.
12 Haziran 2010 tarihinde saat:12:00’de gösterim yapılacaktır.

Ayrıca gösterimlere paralel olarak sunum ve konuşmalar gerçekleşecek.
10 Haziran 2010 Cuma günü saat:17:00 da Nancy Atakan, “İnsiyatifler hakkında”,
12 Haziran 2010 Cumartesi günü saat:14.00 da Fırat Arapoğlu “Video’nun Radikal Dili”, saat:16.00’ da Atıl Kunst , “Evden ve Sokaktan, Ne Evden Ne Sokaktan'” ,
13 Haziran 2010 Pazar saat:14:00 de Barış Acar, “Kamusal Alan"da Rastladım Sana:
"Kamu" ve "Alan" Terimlerinin Dekonstrüksiyonu Aracılığıyla "Kamusal Alan"a Ulaşma Denemesi.

Etkinlik Adresi: Lüleci Hendek Caddesi Koltukçular Çıkmazı No.1 Tophane, İstanbul

Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

“Otoyol mühendisi ile televizyon yönetmeni “dirençten kurtuluş” denebilecek bir şey yaratırlar, Mühendis engelsiz, çaba yada dikkat göstermeden hareket edilecek yollar tasarlar, yönetmen insanların pek fazla rahatsız olmaksızın herhangi bir şeye bakmalarını sağlamanın yollarını araştırır…Mesela planlamacılar otoyolların yerini belirlerken , trafiğin akışını çoğunlukla bir yerleşim bir iş bölgesinden tecrit edecek şekilde yönlendirir. Yada zengin ve yoksul kesimleri veya farklı etnik bölgeleri ayıracak şekilde yerleşim alanlarının içinden geçirirler.”

Çağdaş metropollerdeki bu izolasyon olgusu toplumu farklı gruplara bölerken, insan bedeninin parçalı bir işlevsel makine olarak algılanmasını, toplumsal sınıflar arasında dokunulmayı, iletişimi azaltan rasyonel mimari ve şehirciliği, reklam ve kitlesel medyanın etkileri ile değerler sistemi olarak fiyat listelerini, insanların kültürel çeşitliliğine basınç uygulayan bir varoluşu ve bütün bu durumları aşmayı zorunlu kılan bir kendini ifade etme ihtiyacını da beraberinde getiriyor.

Şehrin silüetinde beliren ifade alanı olgusu sayesinde estetik ve politik direniş, hegemonik kamusallıkların yerini demokratik karşı kamusallıkların oluşturduğu köklere bırakır. Bu kökler iletişimin ve direnişin aracısız bir mekanda meta fetişizminden uzak olarak gerçekleşme umudunun olabileceğini taşır. İletişimin maddesi olarak kitle iletişim araçları da uzam’ın tanımı olan “Bir nesnenin uzayda kapladığı yer” yada Descartes’in deyişi ile “res extensa” ya dahil olarak gerçeğin sanal bir kurgusu konumunda kamusallığa eklemlenir.

Bu bağlamda halen en etkili kitle iletişim araçlarından olan tv’den bahsedecek olursak:
“Televizyonla birlikte bilgiye ulaşma kolaylığı, propaganda gibi alanlarda televizyonun başarısı toplum bilimcilerin bu alanı yeniden ele almasına, irdelemesine neden oldu. Sonuç: Televizyon iki yönlü etki yaratmaktaydı: Birincisi, televizyon yeni bir kamusal alandı ve bu da ekranın önünde olan çoğunluğu ilgilendirmekteydi.” (Bozkurt 2005 :78)

Diğer bir taraftan kitleleri yönlendirme aracı olan televizyon, reklamlar, haberler ve yayın akışı sisteminin oluşturduğu altmetnin zihinlerde yarattığı bombardımanla çalışırken , bir makine olarak rıza veya talep üretiyordu. Bir çeşit tüketici profili sipariş eden sermaye, tv’nin yarattığı manipülasyonla hem bize ulaşan ve gerçek olarak algıladığımız haberleri filtreliyor hemde tüketim kültürünü besliyordu. Tüketim kültürü ise yarattığı meta fetişizmi ile bireyleri hedef değerlere yönlenmiş obsesif komplisif kişiliklere çeviriyordu.

Bu durum, bizim tarih olgusundan uzaklaşmamıza ve hatırlama mekanizmamızın zayıflamasına sebep olur. Zamanın ve mekanın parçalanarak sürekli şimdiye bölünmesi anlamına gelen geçici süreksizlik durumu bizi gündelik yaşamlarımızı ve yargılarımızı oluşturan tarih olgusundan kopuklaştırma mekanizması ile baş başa bırakır. Bu yüzden üst üste yığılmış ve birbiri ile izole olmuş gerçekliklerimizi demokratize olmuş , katmanları açılmış ve yeniden bağıntılanabilir biçime dönüştürmek önem kazanır. Yaratılan videotextler aracılığı ile kamusallığın sağladığı kavisler, karşı stratejilerin oluşturduğu katlanmalar ve izole olmuş bilginin diğer bilgiyle olan temasını sağlayabilir. Video sanatı bu noktada kendi eleştirel ve demokratik karşı medya tavrı ile beliren teknolojik araç olarak sokaktaki bir bildirinin izleyici ile dolaysız kurduğu ilişkiye benzer metasız bir iletişim kurar.

Kamunun kitlesel kurulumu kendinden organize olan video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü ekran yada gösterim alanları alır. Bir kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve karşı kültür’ün mahdumu konumuna yerleşir.

… benim için melezliğin önemi iki orijinal andan üçüncünün doğması değildir. Benim için melezlik öteki pozisyonların doğmasına imkan veren “üçüncü uzam” demektir.( Homi K. Bhabha “The Third Space. İnterwiev with Homi Bhabha” Jonathan Rutherford(der), İdentity, Community, Culture Difference içinde Londra, Lawrence& Wishart ,1990 s,211.)

Ferhat Satıcı,2010


Sergi Metni: Kamusal Alan: Ekran, Kadraj ve Dekadraj

Sergi Metni: Kamusal Alan: Ekran, Kadraj ve Dekadraj

Habermas’ın özel mülkiyet, devlet ve kamu ayrışmasının sorgulandığı, modernizmin yapıt, mekan ve izleyici üçgeninin hiyerarşik ve belirlenmiş yapısına karşın; etkileşimin, anlam ve bağlamın bizzat mekan ve izleyicinin aktivasyonu üzerinden gerçekleştiği bir Kamusal Alan tarifi, bugün, hem sanatçıların hem küratörlerin hem de sanat kuramcılarının odaklandığı bir güncel sanat sorunsalı olarak karşımıza çıkıyor.
Peki bu Kamusal Alan’ın sınırları nedir? Bir üretim alanı olarak Kamusal Alan’ı, müze ve galerilerin ötesinde çatışmanın, istikrarsızlığın, bölünme ve çoğalmanın demokratikleşme bağlamında ilişkiselliğin zeminini oluşturan, Bourdieu ve Haacke’nin ‘savaş meydanı’ olarak nitelendirdiği ve bu terimi diğer tüm pratiklerle ilişki kuran çok-geçişli bir alan olarak tarif edebiliriz. Bu alan, bünyesinde tüm alternatif kaynakları, sokak kültürünü, yayıncılığı, televizyonu ve bu bağlamda kendi mecrası içinde yeniden anlam kazanan tüm disiplinlerarası yapıları barındıran çokdisiplinli bir oluşuma işaret etmektedir.
Video sanatının bugün her ne kadar popüler ve kaçınılmaz biçimde alınıp satılabilir bir mediuma dönüştüğünü kabul etsek de, burjuva davranışının üretim sistematiğinin ve sonrasında avangard sanatın temsil değerlerinin ötesinde, 90’ların ‘çağdaş sanat’ının sıklıkla kullandığı bir medium olarak video, bugün kamusal alan bağlamında yeni öneriler geliştirebilecek bir ara-yüz niteliğinde. Video sanatının bugünün tüketim ve piyasa kültürü içinde nasıl alternatif bir dil oluşturabileceğine dair problematik, bakışımızı kamusal alana kaydırarak yeni Videoist gösteriminin çıkış noktasını oluşturuyor.
İzleyiciyi bir seyirci olmanın ötesinde dikizleyen, tanıklık eden, olay’a dahil edilen bir katılımcı olarak dönüştüren, kimliği kasten belirsiz kılınmaya müsait bir yapı olarak video, kültür endüstrisinin özneleri tüketiciye dönüştürdüğü yapıya alternatif bir alan olarak yeniden kurgulanabilir mi?
Yalnızca bir toplu gösterim ve genel üretim konjöktörüne spot yakmaktan öte, tıpkı Unplugged sergisinde olduğu gibi hem köktenci bir bakışla video sanatının yapıtaşlarını analiz eden hem de bir önerme olarak video sanatını bir sorunlar ağı olarak yeniden öneren Videoist, Kamusal Alan’ı bir sergi/gösterim başlığı olarak değil mikrotopik bir araştırma alanı olarak ele alıyor. Diğer bir deyişle çerçeveyi daraltıyor ve ekran, kadraj, kadraj-dışı kavramlarını ve bu kavramların uzamsal bağlamıyla Kamusal Alan’ın izleyiciyle kurduğu ilişkisel bağlam arasında bir kesişim alanı oluşturmayı hedefliyor.
Öncelikle sinematografik bir unsur olarak kadraj ve ekran disiplinlerarası bir medium olarak video sanatı açısından dönüştürülmeye açık kavramlar olarak karşımıza çıkıyor. Bazin’in deyimiyle; ekran, sınırları görüntünün çerçevesi değil gerçekliğin bir bölümünü gösteren bir alandır ve çerçevenin merkezciliğine karşın ekran merkezkaçtır. Kadrajın/çerçevenin belli sınırları gösteren bir alan olduğunu düşünürsek, ekranın kapsadığı alanı da kadrajın içinde olan ve dışında devam eden çok daha geniş perspektifli bir gerçekliğin/varoluşun temsili olarak düşünebiliriz.
Ekran dahilinde ve dışında yeralan bu hayalet alanın her ne kadar sinematografik bir alan olduğunu düşünsek de, bu alanı fotoğraf ya da resim sanatında da görmemiz mümkündür, tıpkı Velazquez’in Las Meninas’ındaki kadraj-dışı durumun ekran-dışı duruma tekabül ediyor oluşu gibi. Kadraj ve temsilin sönüşü (fading) olarak hayalet bir bakışa referans veren dekadraj, bakış yönünün kayması ile varolan muallak bir alan olmanın dışında saklı olana, görünmeyene dair gizil bir alandır. Bu alanı kavramsallaştırmak; Deleuze’cu bir bakışla görüş açısının radikal tuhaflığı ve çerçevelemenin hem grafik hem de anlam olarak sapması Kamusal Alan’a dair pratikleri görüş alanı içinde ve ötesinde yeniden okumamızı zorunlu kılmaktadır. Dekadrajın çoğaltıcı, yeni düzenlemeler üretici yapısı ile Kamusal Alanın kapsama alanı ve pratiklerinin sunduğu sonsuz olanaklar arasındaki ilişkisel yapı Videoist’in bu yeni gösteriminde mercek altına yatırılıyor.
Çağrı Saray, 2010
(bnz: Pascal Bonitzer, Kör Alan ve Dekadrajlar)

Kategori

Kategori