Ben almamaya karar verip blog ve facebook sayfasını açtıktan sonra tanıdığım en az 20 kişi bu yönde karar vermiştir, bir de tanımadıklarım var. Diyelim ki toplam 50 kişi, bu insanlarda etraflarına yaysalar 50 şerden etti mi 2500, 200 daha ekleyip çıkan sonuçtan bir sıfır at, etti mi 270 ? Üç gün sonra almamaya başlayalı yaklaşık 270 gün olacak yani 9 ay.
5 Bloggerın Milyon Dolarlık Kazanç Sırrı
Aylık binlerce, yıllık milyonlarca dolar para kazanan bloggerları ve hikayelerini araştırmaya kalktığımızda sayfalarca sonuç alabiliyoruz. Bu yazıda sizlere yalnızca 5 bloggerın kısa hikayesini, nasıl binlerce dolar para kazanarak, milyonlarca dolarlık servete sahip olabildiklerini anlatacağım. Bu 5 bloggerın ilk ortak noktası her birinin başlangıçta ücretsiz blog platformları üzerinden blog yazmaya başlamasıdır.
Onların para kazanma hikayeleri etkileyici olsa da aslında küçük “sırları” çok daha etkileyici, emin olun.
Techcrunch
İlk kısa hikayeye, birçoğunuzun severek takip ettiğini ve adını mutlaka duyduğunuzu düşündüğüm teknoloji günlüğünden başlayalım. 2005 yılında Michael Arrington ve Keith Teare ikilisi tarafından kurulan TechCrunch, 2010 tarihinde AOL tarafından yaklaşık 40 milyon dolara satın alınmıştır. Günlüğün dünya çapındaki başarısı ülkemizde dahil olmak üzere birçok yerli girişime ilham kaynağı olmuştur. Teknoloji ve internete olan tutkusu sayesinde Michael Arrington; Time, Wired ve Forbes tarafından “internetin en etkili kişileri” arasında gösterilerek başarısını tüm dünyaya duyurmuştur.
Gothamist
Gothamist, Jake Dobkin tarafından New York şehrine ait yerel haberler, etkinlikler, yemek ve kültür üzerine yazılar yazmak adına 2003 yılında kurulmuştur. Başlangıçta Jake ve Jen Chung tarafından tutulan günlüğe, zamanla Jake’in New York’ta yaşayan arkadaşları da yazılarıyla katkı sağlamaya başlamıştır. Hızlı büyümesini fırsata çeviren Jake, global öneme sahip 12 şehir merkezi içinde aynı içerikte günlükler hazırlamıştır. Gothamist, aylık 80 bin dolar kazancıyla en başarılı şehir günlükleri arasında gösteriliyor. Gothamist; Wired, Forbes ve Business Week gibi yayınlardan çeşitli ödüllere layık görülmüştür.
Perez Hilton
Mario Lavandeira nam-ı diğer Perez Hilton, ücretsiz Wordpress platformu üzerinde kurduğu PageSixSixSix adlı magazin günlüğünde ünlüler hakkında yaptığı eleştirilerle adını duyurdu. Eşsiz bir ün kazanan Mario, bu fırsatı kendi adına sıçrama tahtası olarak kullandı ve yazılarına şu anda da olmak üzere kendi adını verdiği günlüğü üzerinden devam ediyor. Açık sözlü oluşuyla tanınan Mario, günlüğünde yayınlamaya devam ettiği ve ünlülerin fotoğrafları üzerine yerleştirdiği müstehcen çizimlerle kırıcı olan her şeyi yazmaya devam ediyor. Sırf bu paylaşımlarından dolayı global webmaster forumu Digital Point’ten süresiz uzaklaştırma aldığı biliniyor. Ayrıca, Mario’nun her yıl MTV, People's Choice gibi organizasyonlara özel davetiyeyle gittiğini de belirtmek gerek. Bu arada günlüğün yaklaşık değerinin 40 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor.
Mario, bir röportajında yazdıklarından para kazanmayı aklından bile geçirmediğini söylüyor.
MMA Junkie
Karma dövüş sanatları (MMA) tutkunu bir blogger tarafından ufcjunkie.wordpress.com adresinde yayın hayatına başlayan web günlüğü, UFC tarafından yapılan yasal bildirimlerin ardından MMA Junkie adıyla yayın hayatına devam etmek zorunda kalmıştır. Günlük, dünyaca ünlü birçok spor sitesini de etkileyerek, karma dövüş sanatlarıyla ilgili haber kategori açılmasını sağlamıştır. 2011 yılında USA Today tarafından 15 milyon dolara satın alındığı belirtilmektedir.
Cheezburger
2007 yılında Hawaii'li kız arkadaşıyla ücretsiz Wordpress hesabı üzerinden web günlüğü oluşturan Ben Huh, fotoğraflara altyazı ekleyerek adeta onları konuşturmaya başladı. Kısa bir süre sonra viral büyüme yaşayan Cheezburger, günde yüz bin tekil ziyaretçiyi ağırlamaya başlamıştı.
Yoğun ziyaretçi trafiğini fırsata çeviren Ben Huh, kısa zamanda Failblog gibi kardeş günlükleri de popülerleştirmeyi başardı.
Yerli BONUS: Sesliyemek.com
İki üniversite öğrencisi Kemal Kadirhan ve Didem Pulat tarafından 2013 yılında kurulan Sesli Yemek, Mayıs 2015 tarihinde sektörde yer alan bir şirket tarafından 200 bin TL’ye satın alındı. Üstelik kurucular yüzde 10 hisseyle projede yönetici olarak işlerine devam ediyorlar. Blogun kurucularından Kemal Kadirhan Hürriyet’e verdiği röportajda, blogu kurmadan önce ilgi alanlarını düşündüğünü, yemek ve müziği her zaman sevdiği için böyle bir blog yazmaya başladığını dile getiriyor. Yemek tarifleri konusunda neredeyse sayısız blog var. Fakat, Sesli Yemek’ten daha önce yemek ve müziği birleştiren herhangi bir blog yoktu.
Bütün bu hikayeler oldukça etkileyici. Aslında milyoner olmuş ya da aylık binlerce lira kazanan bloggerlar hakkında o kadar çok hikaye var ki, neredeyse sonsuz. Tüm bu hikayelere sebep olan bazı sırlar var. Benim bu hikayelerden yaptığım çıkarımları ve onların var olduğunu düşündüğüm sırlarını aşağıda sıraladım.
Hiç kuşku yok ki, yukarıda hikayeleri yer alan her bir bloggerın ilgi alanına yönelik mutlak bir tutkusu var. Buna iş gözüyle bakacak olursak -ki bence öyle- her iş ancak koşulsuz tutkuyla başarı sonucuna ulaşabilir. Mesela ben daha önce işinde mutsuz olup da başarılı olanını görmedim ama işini tutkuyla yapıp da başarılı ve mutlu insanların pek çok hikayesine denk geldim. Örneğin, Sesli Yemek kurucularından Kemal Kadirhan yemeklere ve müziğe olan bir tutkuya sahip. Gothamist kurucusu Jake Dobkin, New York şehrine tutkuyla bağlı ya da karma dövüş sanatları tutkunu MMA Junkie kurucularını hatırlayın… Tümü hikayelerde.
Çoğu profesyonel blogger, blogların kişisel özelliklerle yazılması gerektiği konusunda hemfikirdir. Yani eğer yazıyorsanız kendiniz gibi olun. Örneğin Mario Lavandeira, eminim kimsenin ne düşündüğünü umursamadan yazdı ve yazmaya devam ediyor. Muhtemelen ünlüleri umursamış olsaydı yazacak bir şey bulamayacak veya bugünkü popülaritesine sahip olamayacaktı. Okuyucuları tamamen umursamamak da kısmen yanlış bir tutum, benim kastım bu değil. En azından bazı zamanlar için…
Söz gelimi, kendiniz için yazın, kendiniz gibi yazın.
Para harcamayın, buna gerek yok. Yukarıda hikayeleri de yer alan çoğu blogger, yazmak için herhangi bir ödeme yapmadı. Başlamanız için sizinde ödeme yapmanız gerekmiyor. Öte yandan başlangıçta tasarım, SEO, eklentiler vs. hiçbirini düşünmeyin. Onların yaptığı gibi yapın ve sadece yazın.
Birkaç başlık önce blog yazmaya gerçek bir iş gözüyle baktığımı ifade etmiştim. Yapacağınız her işte para kazanmanızın normal olduğu gibi blog yazarak da para kazanmanız veya kazanmak istemeniz gayet normal. Fakat genelde sadece “para kazanma” düşüncesiyle yola çıkıldığında bu istem bloggerları olumsuz yönde etkiliyor ve performans düşüklüğüne sebep olabiliyor. Bu nedenle her şey yoluna girene kadar bir süre para kazanma düşüncenizi rafa kaldırabilirsiniz. Örneğin Ben Huh, Cheezburger’i Wordpress üzerinde oluşturduğunda tek isteği sadece biraz eğlenmekti! Eğer finansa ilgili duyuyorsanız bunu uzun vadede yatırım olarak düşünebilirsiniz.
Blog yazarak para kazanmak inanılmaz bir şey. Bu işten para kazanmanın en büyük avantajlarından ilki istediğiniz zaman istediğiniz yerde çalışabiliyor olmanız. İkincisi ve daha özeliyse finansal özgürlüğe sahip olmanızdır. En önemli yanıysa aynı tutkulara sahip insanlara hitap edebilmek ve onlara her şeyi anlatabilmektir.
Hikayeler hakkında ne düşünüyorsunuz gerçekten merak ediyorum ve ayrıca, sizce bu işte daha başarılı olabilmek için neler yapmalıyız, sizin başarı sırlarınız bulunuyor mu ya da paylaşmak istediğiniz hikayeler? Yazın ve hep birlikte tartışalım.
Yazar Hakkında: Kişisel finans, yatırım, birikim, tasarruf, girişim ve iş geliştirme konularında yayın yapan web günlüğü ekonomist.co yazarlarından Eray Bozan tarafından Blog Hocam için yazılmıştır.
Emma Peel: "Tatil"
Emma Peel: Her şeyi geride bırakıp güneyde bir kasabaya yerleşmenin hayalini kurdum yıllarca. Belki küçük bir restoran... Gün boyu kitap okumak, resim yapmak...
Karşıdaki Adam: Orta sınıf şehirlinin bir türlü yazılamayan hikayesi. Dünyanın neresine gidersen git şu söylediklerini tekrar eden birini bulursun. Zırva!
Emma Peel: Çok kişinin dokunduğu bir hayal zırva mıdır sence?
Karşıdaki Adam: Dokunduğu deme. Dokunmaya korktuğu dersen daha doğru olur. Zaten o yüzden zırva...
Emma Peel: Hemen gitmeni istiyorum buradan. Hiç değilse güneş batana kadar rahat bırak beni. Ama bil ki, gece boyunca zırvalarımı dinlemeye devam edeceksin...
Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar?
Mustafa Baydar’ın1960 yılında yayımlanan kitabı “Edebiyatçılarımız Ne Diyorlar”, 1954-1960 yılları arasında elli edebiyatçıyla yapılmış söyleşilerden oluşuyor.
Mustafa Baydar, bu söyleşileri yaptığında 35-40 yaşlarında bir gazeteci. Öyle ‘net’ sorular sormuş ki, hayran olmamak elde değil. Korkusuz, arkadan dolanmayan, eveleyip gevelemeyen bir gazetecinin, karşısındaki sanatçıyı nasıl ‘açabileceğinin’ dersi var elimizde. Kitabın önsözünü yazan Ruşen Eşref Ünaydın’ın dediği gibi konuşacağı edip veya şairin eserlerini iyi okumuş, önemli bilgiler toplamadan söyleşi masasına oturmamış bir gazeteci Baydar. (Soyadı benzerliği dikkatinizi çekmiştir; bilgilerim beni yanıltmıyorsa Mustafa Baydar, Yavuz Baydar’ın amcası.)
Mustafa Baydar’ın bazı sorularından örnekler vereyim:
Halide Edip’e... “Sinekli Bakkal’ın son kısmını eser acıklı bitmesin diye tâbilerin (yayıncıların) ısrarı üzerine değiştirmişsiniz. Halbuki eser sizindir, tâbilerin değil.”
Nurullah Ataç’a... “Bugün yerine ‘büğün’ demekte neden ısrar ediyorsunuz? ‘Ve’yi neden kullanmıyorsunuz?”
Falih Rıfkı Atay’a... “Fazla yazmak zorunda olmanız yazılarınızın kalitesine tesir ediyor mu?”
Behçet Kemal Çağlar’a... “Atatürk için yazdığınız bir manzumede ‘Göreyim, ondan sonra mil çeksinler gözüme’ diyorsunuz. Bu sözünüzde ne dereceye kadar samimisiniz?”
Yaşar Kemal’e... “Bazıları ‘Çukurova konusu bittikten sonra Yaşar Kemal durack’ diyorlar, ne dersiniz?”
Aziz Nesin’e... “O kadar çok yazıyorsunuz ki, insanın okumaya vakit bulabildiğinizden şüphe edesi geliyor.”
Örnekler uzar gider.
Bu sorular kadar, hatta onlardan daha çarpıcı olanlar elbette cevaplar. Halide Edip’in modern sanat hakkında söyledikleri, Melih Cevdet’in söyleşi sırasındaki gerginliği, Behçet Necatigil’in ‘hatıra ile hayal’ karşılaştırması, Aziz Nesin’in “Bütün diktatörler mizahtan korkar” çıkışı ve daha niceleri...
Kitapta adı geçen yazarları, şairleri okumuş ya da okumamışızdır. Severiz ya da sevmeyiz. Ama hepsinin “gür bir ses çıkarmak” konusundaki kararlı tavrını kabul etmeliyiz.
Türkiye’nin bugünündeki ‘önemli konular’ karşısında sesiz kalmayı seçen, arkadan dolanarak ‘zaman kazanan’, ‘pozisyon korumak’ için başını kuma gömenleri hatırlayarak okumak gerekiyor bu kitabı.
Ziyaretçilerin Asla Hayır Diyemeyeceği 8 Yazı Türü
Google aramaları sonucu ya da sosyal medya paylaşımlarında yazınızın ön izlemesine ulaşan ziyaretçileriniz yazınıza tıklamadan önce o kısa anda başlık ve açıklamadan etkilenmeyi bekler. Evet yazımızı google aramalarında öne taşımak için seo ayarlarını yapıyoruz fakat çıkan ilk sonuçlarda neden sizin yazınız tıklansın? Bu biraz yazıyı nasıl kaleme aldığınızla ilgili. Öyle yazılar vardır ki ziyaretçileriniz o konuda bir arama gerçekleştirmese bile bir şekilde sosyal medyada karşılaştığında merakına daha fazla dayanamaz ve yazınıza ulaşmak ister.
Peki ziyaretçilerinizin karşı koyamayacağı, hayır diyemeceği yazı türleri neler ?
Daha çok okuyucularınızın isteyip de ulaşamadığı türden yazılar onlar için ilgi çekici olacaktır. Bu tür yazılarınız okuyucular da “gerçekten öyle mi, hadi canım“ şeklinde merak uyandırmayı başarıyorsa yazınız yorum ve paylaşım olarak yüksek seviyelerde yer alacaktır.
Bu tür yazılara için örnek :
Okuyucuda kısa sürede tüm bilgiye ulaşacağını düşündüren yazılar her zaman ilgi çekici olmuştur. Özellikle onedio sitesinin sıklıkla kullandığı bu türden yazılara siz de yer verebilirsiniz. Bu yazılarda ilgi çekici olan şey çok sıkı bir araştırma sonucu ortaya çıktığına ve tek yazıda konu ile ilgili her şeye ulaşabileceğine okuyucunun inanmasıdır.
Elbette herkesin vikipedi üzerinden bulabileceği hayat hikayelerini paylaşmayacağız.Bu yazı türü kısmen liste yazı türüne benzer.Sadece ünlülerin kolayca bulabileceğimiz biyografilerinden yararlanacağız.Bazı şeyleri başarmış insanların hayat hikayelerini internette kolayca bulabilirsiniz.Yapmanız gereken sadece onları listeleyip sunmak.
Örnek olarak:
Yaklaşık 1500 – 2000 kelime ve yukarısını içeren bir konu hakkındaki geniş kapsamlı yazılar da okuyucuların ilgisini çekecek türden. Hazırlığı ve yayın süresi uzun olsa da getirisi yüksek olacaktır.Bu tür kapsamlı yazılar içerisinde birbirinden farklı konular içereceğinden sürekli kaynak ve adres gösterilme başarısını yakalayacaktır.
Bir ürün alacaksınız ve onun hakkında ne olursa olsun öğrenmek istiyorsunuz.Şöyle resimli, video’lu, kullanıcı yorumlarını içeren bir yazı olsa fena olmazdı değil mi?Çoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz. Televizyon, telefon, bilgisayar ve ev aletleri gibi popüler ürünler hakkında yazılan detaylı inceleme yazıları fazlasıyla ilgi görecektir.
Sinema ve dizilerdeki bir sonraki adımın ne olacağının işaretlerini en başta görmeniz senarist hakkında sizi olumlu düşünmeye sevk ettiği gibi bir blog yazarının da plan dahilindeki seri yazılar oluşturması sizleri heyecanlandıracaktır.
Birilerini kızdırsanız da bu sizin kaybedeceğiniz anlamına gelmez.Aksine bundan yararlanabilirsiniz.Tartışmalı konularda okuyucularınız farklı tarafları seçebilir ve bunu yorumlarına yansıtabilir.Bu da sizin yararınıza olabilir.
Bu türden yazılarda iki farklı yol seçebilirsiniz.
Örnek yazılar :
Ülkemizde çok yaygın olmasa da çoğu blog yazarı aylık gelir-giderini okuyucularıyla paylaşıyor.Siz buna okuyucularını cesaretlendirme de diyebilirsiniz ya da gerçekte gösteriş yapıyor da diye düşünebilirsiniz ama gerçek olan şu ki kesinlikle dikkat çekiyor.
Eğer bir şeyleri gerçekten iyi yapıp sonucunu gördüyseniz bu türden yazılar yazabilirsiniz.Ama sonucunu görmediğiniz ya da vasatın altında kaldığınız konuları paylaşmayın kimse ilgilenmeyecektir.
Eğer seyehat konusunda blogunuz varsa 1000 TL altında yaptığınız geziyi paylaşabilirsiniz.Ya da iyi bir adsense geliriniz varsa aylık kazancınızı okuyucularınıza duyurabilirsiniz.
Son Sözler
Ziyaretçileriniz için karşı koyulması güç 8 yazı türünü sizlerle paylaştım. Bunlar emin olun populer blogların tercih ettiği ve benim de başarısını deneyerek gördüğüm yazı türleri.Tecrübe etmek için en azından bumerang - yazar kafe üzerinde vitrine çıkan yazıları da inceleyebilirsiniz. Peki siz hangi yazı türünün daha çok hit getireceğini düşünüyorsunuz?
Yazar Hakında: Bu yazı EhliBlog sitesi sahibi Poyraz Şahin tarafından yazılmıştır.Poyraz, kendi blogunda blog açmak isteyen ya da blog yazarlığı yapan okuyucularına seo, google adsense, analytics kullanımı ve nasıl yapılır türünden faydalı yazıları paylaşmaktadır.
Peki ziyaretçilerinizin karşı koyamayacağı, hayır diyemeceği yazı türleri neler ?
1-İmkansız gibi görünen yazılar
Daha çok okuyucularınızın isteyip de ulaşamadığı türden yazılar onlar için ilgi çekici olacaktır. Bu tür yazılarınız okuyucular da “gerçekten öyle mi, hadi canım“ şeklinde merak uyandırmayı başarıyorsa yazınız yorum ve paylaşım olarak yüksek seviyelerde yer alacaktır.
Bu tür yazılara için örnek :
- Blog yazarak ayda 500 TL nasıl kazanıyorum ?
- 30 dakikada yazı nasıl hazırlanır
- Blogum 1 gecede 10000 görüntüleme nasıl aldı
2-Liste yazılar
Okuyucuda kısa sürede tüm bilgiye ulaşacağını düşündüren yazılar her zaman ilgi çekici olmuştur. Özellikle onedio sitesinin sıklıkla kullandığı bu türden yazılara siz de yer verebilirsiniz. Bu yazılarda ilgi çekici olan şey çok sıkı bir araştırma sonucu ortaya çıktığına ve tek yazıda konu ile ilgili her şeye ulaşabileceğine okuyucunun inanmasıdır.
- Site hitini artıracak 10 sıra dışı yöntem
- Tatile çıkarken yanınızda ayırmamanız gereken 10 şey
- Blog tasarımında yapılan 9 ciddi hata
- Blog trafiğini artıracak 6 taktik
3-Biyografik yazılar
Elbette herkesin vikipedi üzerinden bulabileceği hayat hikayelerini paylaşmayacağız.Bu yazı türü kısmen liste yazı türüne benzer.Sadece ünlülerin kolayca bulabileceğimiz biyografilerinden yararlanacağız.Bazı şeyleri başarmış insanların hayat hikayelerini internette kolayca bulabilirsiniz.Yapmanız gereken sadece onları listeleyip sunmak.
Örnek olarak:
- Üniversite mezunu olmayan 10 dahi
- İnsanlığa yararlı ürün icat eden 10 mucit
- 20 yaşından önce milyoner olan 10 genç zengin
4-Kapsamlı çalışma
Yaklaşık 1500 – 2000 kelime ve yukarısını içeren bir konu hakkındaki geniş kapsamlı yazılar da okuyucuların ilgisini çekecek türden. Hazırlığı ve yayın süresi uzun olsa da getirisi yüksek olacaktır.Bu tür kapsamlı yazılar içerisinde birbirinden farklı konular içereceğinden sürekli kaynak ve adres gösterilme başarısını yakalayacaktır.
5-Kapsamlı inceleme yazıları
Bir ürün alacaksınız ve onun hakkında ne olursa olsun öğrenmek istiyorsunuz.Şöyle resimli, video’lu, kullanıcı yorumlarını içeren bir yazı olsa fena olmazdı değil mi?Çoğumuz aynı şeyi düşünüyoruz. Televizyon, telefon, bilgisayar ve ev aletleri gibi popüler ürünler hakkında yazılan detaylı inceleme yazıları fazlasıyla ilgi görecektir.
6-Seri Yazılar
Sinema ve dizilerdeki bir sonraki adımın ne olacağının işaretlerini en başta görmeniz senarist hakkında sizi olumlu düşünmeye sevk ettiği gibi bir blog yazarının da plan dahilindeki seri yazılar oluşturması sizleri heyecanlandıracaktır.
7-Tartışmalı yazılar
Birilerini kızdırsanız da bu sizin kaybedeceğiniz anlamına gelmez.Aksine bundan yararlanabilirsiniz.Tartışmalı konularda okuyucularınız farklı tarafları seçebilir ve bunu yorumlarına yansıtabilir.Bu da sizin yararınıza olabilir.
Bu türden yazılarda iki farklı yol seçebilirsiniz.
- Görüş belirtmeden zıt görüşleri yansıtmak
- Kişisel görüşünü belirterek yazmak
Örnek yazılar :
- Blogger mı Wordpress mi ? (sürekli tartışılmıştır)
- Adsense den neden nefret ediyorum ?
- Facebook’un twitter dan daha iyi olduğunu gösteren 5 şey
8-Gösteriş/Meydan okuma türünde yazılar
Ülkemizde çok yaygın olmasa da çoğu blog yazarı aylık gelir-giderini okuyucularıyla paylaşıyor.Siz buna okuyucularını cesaretlendirme de diyebilirsiniz ya da gerçekte gösteriş yapıyor da diye düşünebilirsiniz ama gerçek olan şu ki kesinlikle dikkat çekiyor.
Eğer bir şeyleri gerçekten iyi yapıp sonucunu gördüyseniz bu türden yazılar yazabilirsiniz.Ama sonucunu görmediğiniz ya da vasatın altında kaldığınız konuları paylaşmayın kimse ilgilenmeyecektir.
Eğer seyehat konusunda blogunuz varsa 1000 TL altında yaptığınız geziyi paylaşabilirsiniz.Ya da iyi bir adsense geliriniz varsa aylık kazancınızı okuyucularınıza duyurabilirsiniz.
Son Sözler
Ziyaretçileriniz için karşı koyulması güç 8 yazı türünü sizlerle paylaştım. Bunlar emin olun populer blogların tercih ettiği ve benim de başarısını deneyerek gördüğüm yazı türleri.Tecrübe etmek için en azından bumerang - yazar kafe üzerinde vitrine çıkan yazıları da inceleyebilirsiniz. Peki siz hangi yazı türünün daha çok hit getireceğini düşünüyorsunuz?
Yazar Hakında: Bu yazı EhliBlog sitesi sahibi Poyraz Şahin tarafından yazılmıştır.Poyraz, kendi blogunda blog açmak isteyen ya da blog yazarlığı yapan okuyucularına seo, google adsense, analytics kullanımı ve nasıl yapılır türünden faydalı yazıları paylaşmaktadır.
Televizyonculuğu özlemek... Mümkün mü?
Televizyonculuk tuhaf bir iş.
Başladığınız programın daha ikinci haftasında, eğer işler iyi gidiyorsa (yani programınız izleniyor ve yöneticiler tarafından takdir ediliyorsa) pembe bulutlar uçulur etrafta. Herkes "Tam bir aile olduk!" der. Yalandır bu. Kimse kimseyi o kadar sevmez. Herkesin birbirinin tersine işleyen çıkarları var gibidir. "Hepimiz aynı gemideyiz," duygusu yoktur. Ama o sahte mutluluk, ağız dolusu gülücükler, beraber yemeğe çıkma programları bitmek bilmez.
Aslında şaşılacak bir şey yok. Çoğu aile kadar ikiyüzlüdür, televizyoncuların her programda yeniden kurdukları aile.
Program kötü gitmeye başlayınca aile dağılır. O ailelerin ömrü ratinglerin gücü kadardır. Üç tane reklam kaynağını mutlu etmek için kurulan sahte düzenin, geçici başarılarla örülü aileleri.
Mutluluk süresi kısadır ama işin içindekilere iyi gelir hep.
Neyse...
Derdim, televizyonculuktaki ilişkilerin sahteliğini anlatmak değil. Bilen biliyor. Ayrıca, zamana karşı yapaylık üretebilen bir sistemde, kamera arkasının içtenliğinden söz etmek aptalca olurdu. Kimi aptallıklarım vardır ama televizyon dünyasının bu "hızlı çıkar sistemi"ni göremeyecek kadar da şaşkın değilim.
Aniden "canlı yayın arabası"nı özlediğim bir anda düşündüm bunları. İnsan canlı yayın arabasını özler mi diyebilirsiniz. Özlüyormuş işte. Televizyonculuğu çok özlediğimi söyleyemem. Arada bir, dişime göre bir haber olduğunda aklıma düşüyor sadece. O haberleri de benden daha "televizyoncu diliyle" aktaran bir sürü isim var zaten.
Ama canlı yayın arabası özlemek ilk kez oluyor. Yaşlanıyorum.
Şimdi aklımdaki soru şu: O sahtekarlığı (ve hatta samimiymiş gibi yapma sahtekarlığını) değiştirebilecek bir yayıncılık anlayışı var mı? Yaratılabilir mi? Daha da önemlisi yapılabilir mi?
Bu konu aklıma takıldıkça yazacağım.
Başladığınız programın daha ikinci haftasında, eğer işler iyi gidiyorsa (yani programınız izleniyor ve yöneticiler tarafından takdir ediliyorsa) pembe bulutlar uçulur etrafta. Herkes "Tam bir aile olduk!" der. Yalandır bu. Kimse kimseyi o kadar sevmez. Herkesin birbirinin tersine işleyen çıkarları var gibidir. "Hepimiz aynı gemideyiz," duygusu yoktur. Ama o sahte mutluluk, ağız dolusu gülücükler, beraber yemeğe çıkma programları bitmek bilmez.
Aslında şaşılacak bir şey yok. Çoğu aile kadar ikiyüzlüdür, televizyoncuların her programda yeniden kurdukları aile.
Program kötü gitmeye başlayınca aile dağılır. O ailelerin ömrü ratinglerin gücü kadardır. Üç tane reklam kaynağını mutlu etmek için kurulan sahte düzenin, geçici başarılarla örülü aileleri.
Mutluluk süresi kısadır ama işin içindekilere iyi gelir hep.
Neyse...
Derdim, televizyonculuktaki ilişkilerin sahteliğini anlatmak değil. Bilen biliyor. Ayrıca, zamana karşı yapaylık üretebilen bir sistemde, kamera arkasının içtenliğinden söz etmek aptalca olurdu. Kimi aptallıklarım vardır ama televizyon dünyasının bu "hızlı çıkar sistemi"ni göremeyecek kadar da şaşkın değilim.
Aniden "canlı yayın arabası"nı özlediğim bir anda düşündüm bunları. İnsan canlı yayın arabasını özler mi diyebilirsiniz. Özlüyormuş işte. Televizyonculuğu çok özlediğimi söyleyemem. Arada bir, dişime göre bir haber olduğunda aklıma düşüyor sadece. O haberleri de benden daha "televizyoncu diliyle" aktaran bir sürü isim var zaten.
Ama canlı yayın arabası özlemek ilk kez oluyor. Yaşlanıyorum.
Şimdi aklımdaki soru şu: O sahtekarlığı (ve hatta samimiymiş gibi yapma sahtekarlığını) değiştirebilecek bir yayıncılık anlayışı var mı? Yaratılabilir mi? Daha da önemlisi yapılabilir mi?
Bu konu aklıma takıldıkça yazacağım.
Nice yıllara Ara Güler
Ara Güler'le televizyonda program yapmaya başladığım ilk yıl tanıştım. Heyecanlanmıştım. Bildiğini söyleyen, kamera çalışmaya başladığında yapay bir kibarlığa bürünmeyen, sahiciymiş gibi yapmadan sahici olan bir bilge vardı karşımda. Heyecanımı, o kendine has üslubuyla silivermişti. Sonraki yıllarda güzel sohbetlerimiz oldu Ara Bey'le. Gülüşler yüzümüze yayıldı, küfürler dilimize oturdu. Onun yanında hep daha 'gerçek' olmanın cümlelerini buldum. Bugün doğum günü Ara Güler'in. İyi ki tanımışım onu. Nice nice yıllara Ara Baba!
Bir yayın sonrasında Ara Güler'le. CRR sahnesindeyiz. Cep telefonu ile fotoğraf çektirmek söz konusu olunca yüzüne mutsuz bir ifade yerleşiyor. İşini bitirmiş, hemen gitmek istediği her halinden belli. Yine de beni kırmamış, iyi ki de kırmamış. Bir kere daha teşekkür ederim.
Süreklilik ve Fil Uçuşu
Süreklilik...
Hangi işi yaparsam yapayım 'süreklilik' önemlidir benim için.
Fil Uçuşu, ilk gününden bu yana, aynı düşünceyle ve hassasiyetle devam ediyor. Kimi zaman daha sıklıkla yazı paylaşıyorum, kimi zaman daha seyrek. Kimi zaman, başladığım serilere uzun süreli aralar veriyorum. Kimi zaman, başka bir yerde yayımlanmış bir yazıyı paylaşıyorum. İstatistiklerine, yorum sayılarına bakmadan devam ediyorum yoluma. Tek yaptığım, Fil Uçuşu'na bir yazı koyduğumda bunu twitter hesabımdan duyurmak.
Öykülerimi kağıt-kalemle yazarım. Masamın üstü defterlerle dolu. Yakınlarım kırtasiye merakımı bilir zaten. Fil Uçuşu, bu kırtasiye yoğunluğunun dışında kalan bir alan benim için. Kağıt-kalem kullanmadan düşüncelerimi kelimelere döktüğüm bir alan.
Ama 2015 yılında, 'süreklilik' bilincinden uzak kaldım bu alanda. Bazen işlerin yoğunluğuna sığındım, bazen hayata. Bahane bulmak kolaydır insanoğlu için.
Anlayacağınız, 20 Temmuz'dan beri Fil Uçuşu'yla ilgilenmediğimi görünce, tembelliğimden utandım ve içimi dökmek istedim.
Madem öyle, kendime not düşeyim: Başladığın işi aynı ciddiyet ve samimiyetle sürdürmeyi unutma!
Hangi işi yaparsam yapayım 'süreklilik' önemlidir benim için.
Fil Uçuşu, ilk gününden bu yana, aynı düşünceyle ve hassasiyetle devam ediyor. Kimi zaman daha sıklıkla yazı paylaşıyorum, kimi zaman daha seyrek. Kimi zaman, başladığım serilere uzun süreli aralar veriyorum. Kimi zaman, başka bir yerde yayımlanmış bir yazıyı paylaşıyorum. İstatistiklerine, yorum sayılarına bakmadan devam ediyorum yoluma. Tek yaptığım, Fil Uçuşu'na bir yazı koyduğumda bunu twitter hesabımdan duyurmak.
Öykülerimi kağıt-kalemle yazarım. Masamın üstü defterlerle dolu. Yakınlarım kırtasiye merakımı bilir zaten. Fil Uçuşu, bu kırtasiye yoğunluğunun dışında kalan bir alan benim için. Kağıt-kalem kullanmadan düşüncelerimi kelimelere döktüğüm bir alan.
Ama 2015 yılında, 'süreklilik' bilincinden uzak kaldım bu alanda. Bazen işlerin yoğunluğuna sığındım, bazen hayata. Bahane bulmak kolaydır insanoğlu için.
Anlayacağınız, 20 Temmuz'dan beri Fil Uçuşu'yla ilgilenmediğimi görünce, tembelliğimden utandım ve içimi dökmek istedim.
Madem öyle, kendime not düşeyim: Başladığın işi aynı ciddiyet ve samimiyetle sürdürmeyi unutma!
8 AY!
Bu yazı parmak arası plastik terlikle ve kapalı ayakkabıyla geçiriyorum, bir tane düzgün terliğim vardı o da koptu. Şimdiye kadar ciddi ihtiyaç duyduğum şey terlik oldu.
Bayramdan sonra Ordu'ya ailemi ziyarete gittim, zaten zor bela kablolarını tutturduğum şarjımı götürmeyi unuttuğum için Ordu'dan şarj almak zorunda kaldım. Bu 8 ay içinde yaptığım 3. alışverişim oldu.
Eylül'ün 4'ünde ve 12'sinde kardeşimin düğünü var, geçen haftasonu bir arkadaşıma gidip gardrobundan kendime düğün kıyafet ve ayakkabı seçtim, bu önemli konuyu da böylece çok kolay hallettim.
Herkes para biriktirdin mi diye soruyor, cevabım hayır tabi ki. Alışveriş yapmamaya başladıktan sonra kredi kartı borçlarımı ancak ödedim diyeyim size. Ayrıca seyahat ediyorum çeşitli kurslara, atölyelere gidiyorum . Bunlar beni daha çok mutlu ediyor. Eylülde İran'a gidiyorum eminim orada almak isteyeceğim çok şey olacak bakalım nasıl üstesinden geleceğim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)