Burhan Sönmez: İstanbul İstanbul

Burhan Sönmez günümüzün en iyi yazarlarından biri.

İstanbul İstanbul’u okumakta geç kaldığımı söylemeliyim. Gerçi bir kitabın okunmasında ‘zaman’ nerededir, onu da ayrıca sorgulamak lazım. Zamanını beklemiş demek ki. Kafamın bin hikayeyle dolu olduğu bir haftada okumak daha iyi geldi. O hikayeleri silip, kendisini daha da görünür kıldı bu kitap.


Öğrenci Demirtay, Doktor, Berber Kamo ve Küheylan Dayı’nın hikayelerinde, Zinê Sevda’nın sessizliğinde kayboldum gittim. Aman bu ‘kaybolmak’ meselesi yanlış anlaşılmasın. ‘Hemhal’ oldum demek daha doğru olacak...

Burhan Sönmez’in Bianet’ten Aybars Bayındır’a verdiği söyleşiden bir paragrafı paylaşmak isterim.

Edebiyatımızda İstanbul kenti, genel olarak, zamanın bölünmesi temelinde algılandı. İki İstanbul vardı: Geçmiş zamanın özlemle anılan İstanbul’u ve bugün içinde yaşanan, ânın, hercümercin, kaygıların ve çözümsüzlüğün İstanbul’u. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinden başlayıp bütün yirminci yüzyıla yayılan değişim, kayıp ve nostalji duygusunun bir yansıması olan bu algı, zamanla bir edebi tarza dönüşerek, kabuk bağladı. Geçmişi yücelten ama bugüne şüphe, bulanıklık ve mutsuzlukla bakan yazar üslubu, edebiyatımızı güçlendiren değil onu bir kalıbın içinde boğan bir hava yarattı. İstanbul İstanbul’da, zaman ile mekanı birleştirmeye ve bununla birlikte aynı mekana iki farklı yerden bakmaya çalıştım; yeraltından ve yer üstünden. Yeraltı acının ve ölümün, yer üstü ise özgürlüğün, aşkın ve hayalin kenti gibi verilirken, bir süre sonra bunların aslında farklı değil bütün oldukları fark edilir. Bakhtin’in “kronotop” kavramıyla ifade ettiği zaman-mekan birliğidir bu. Bir kent bölünemez de; ona doğrusal, lineer bir hayat giysisi de giydirilemez. İçinde çeşitliliğini yaşayan, kuran, kurgulayan, şaşırtmacalar, ileri gitmeler ve geri dönüşlerle, öngörülmez bir biçimde yaşayan bir kent. İstanbul, yoğun bir geçmişi ve yüklü bir insan imgesini bugün yüklenmiş durumda. Bu ona, yüzünü geçmişe dönmeyi değil, ânı ve geleceği kurma ve kurgulama hakkı vermeli. Hannah Arendt, modern çağı, benzerlik ilkesinin zaferi sayarken, bu konuda başrolü elbette kente verebiliriz. Edebiyat işte bu benzerliğin bilincinde olarak, onun içindeki farklı katmanları ve bakışları bulup öne çıkarır.

Söyleşinin tamamına buradan ulaşabilirsiniz.


İstanbul İstanbul, mutlaka okunması gereken kitaplardan...


EmoticonEmoticon