Yemin bozduran bileklik





Eylül ayı çok yoğun geçti, hem İstanbul'da hem Ordu'da düğün, tatil derken Ekim ayı gelmiş bile.
Düğün denen şey alışverişin ve harcamanın tavana vurmasıymış meğer. Eskiden bir kına gecesi , bir de düğün vardı; şimdi bekarlığa veda, manzarada fotoğraf çekimi, mekan süslemesi, masa düzeni derken  bambaşka bir boyut kazanmış evlenmek. Neyse ki bizim çift böyle şeylere pek meraklı olmadığından tüketim çılgınlığı yaşanmadan düğünü atlattık. Ben de daha önce karar verdiğim gibi arkadaşlarımdan ödünç aldığım elbiselerle katıldım düğünlere, çok da güzel oldu.

Düğünden sonra da on günlük bir gezi için İran'a gittim. İnsan hazır İran'a gitmişken kocaman  ve envai çeşit ürünlerle dolu kapalı çarşıları görünce birşeyler satın almak istiyor. Sahip olmaktan çok orada alışveriş yapmanın zevki var sanırım.  Kız kardeşim kendisine birşeyler almam için bana bir miktar para verdi, onun için alışveriş yaparken bu zevki yaşayıp alışveriş hevesimi yatıştırdım. Hediye olarak da hurma, baharat gibi şeyler aldım.

Kendine hiç mi birşey almadın derseniz, itiraf edeyim ki aldım. Birincisi Şiraz'da hava çok sıcaktı ve Persepolis'e gidecektik, sıcaktan bayılmamak için başıma örtecek ince beyaz bir başörtüsü almak zorunda kaldım. İkincisi de üzülerek söylüyorum keyfi birşey;  kardeşime alırken bir tane de kendime bileklik aldım, İran'dan bana bir hatıra kalsın istedim sanırım. Çok ucuza almam birşey değiştirmiyor ve hiç de ihtiyaç değil ama vicdan azabı da duymadım alınca. Bu 10 aydır keyfi olarak aldığım tek şey olduğu için hakkını vererek hergün takıyorum, başlıkta yemin bozduran dedim ama hiç bozmamışım gibi devam ediyorum.

Böylece 10 ayı bitirmiş oldum. Bu on ay boyunca alışveriş yapmaya devam etseydim muhtemelen İran'a ve bu süreçte gittiğim diğer seyahatlere gidememiş olacaktım, yani eşyaya değil yaşama yatırım yaptım diyebilirz.


EmoticonEmoticon