Sergi ve Konferans: Çağdaş Sanat Sergisi-Temel Sanat Eğitimi'nin Çağdaş Sanatla Olan İlişkisi | Exhibition and Conference: Contemporary Art Exhibition-The Relations Between Basic Art Education and Contemporary Art





Kişisel Sergi: 4/12: Bir Ev'in Topografyası / Personal Exhibition: 4/12: Topography of a Home

7 Aralık 2011 - 7 Ocak 2012

Ev; aynı zamanda hem belli bir kimliği ve aidiyeti temsil eden, hem de mahremiyeti olan özerk bir alandır. Bu özerk alanın topografyasını çıkarmak için ölçülebilir tüm verileri tespit etmek, sabitlemek ve bunu gerçekleştirirken de bir strateji oluşturmak gerekir.
4/12, başlangıçta tüm bu verilerden; yüzölçümü, adım ölçümü, ısı ölçümü gibi elde edilmiş ölçülebilir verilerden yola çıkarak ilerlemiş, daha sonrasında ise mekanın tüm anlam ve temsillerini kapsayan bir araştırma alanına dönüşmüştür. İstanbul’da, Türkiye’de ya da daha geniş bir perspektifle Dünya’daki bir noktadır ev. Makro olandan merkeze, mikro olana doğru yeniden yaklaştığımızda mekan kimlik kazanır; içinde yaşayan kişinin tüm hayatını, mahremiyetini, inancını, milletini, ırkını ve tüm aidiyetini tanımlar.
Diğer bir bakışla ev, bireyin dışında kendi ruhu olan bir mekandır. Bu noktada tuğlalardan örülmüş duvarların ötesinde görünmeyen yeni bir mekan algısı ve saklı bir bellek ortaya çıkar. Bu bellek, bireyin kişisel tarihine de şahitlik eden, mekanın kendi belleğidir. Bu, zamanın tozudur.

7 Aralık 2011’de Daire Sanat’da gerçekleşecek “4/12: Bir Ev’in Topografyası” isimli sergi, izleyiciyi “ev”e çağırıyor.

Bu proje; “ev”e dair bir araştırma ve dökümantasyon projesidir. “4/12: Bir Ev’in Topografyası” isimli sergi ise, projenin ilk aşamasını oluşturmaktadır.

Home is an autonomic space which symbolizes a certain identity and belonging and alsoprivacy at the same time. In order to obtain the topography of this independent area, all themeasureable data has to be collected, fixed and a strategy must be created simultaneously.
At the beginning, the project 4/12 has been developed by all these measurable data likemeasure of area square, measure of temperatures and number of steps from one placeto another; then it has been transformed into an exploration that includes all contents andrepresentations of the place. Home is a point in Istanbul, in Turkey and on earth by an extendedperspective. A place gets an identity when we get close again from macro to micro -the center-,and it defines existence, privacy, belief, nation and race of the person who lives inside.
On the other hand, home is a place with its own soul even without the individual. At this pointa new perception and a hidden memory of the place becomes relevant beyond the knittedbrick walls. That memory is home’s own memory that bears witness to the individual’s personalhistory. It’s the dust of time.

The exhibition called “4/12: Topography of a Home” which can be viewed at Daire Art Gallerystarting on 7 December 2011 invites the audience to “home”.

This project is an exploration and documentation process about “home”. The exhibition called “4/12: Topography of a Home” will be the first step of this project.












Fuar: Contemporary Istanbul'11 | Fair: Contemporary Istanbul'11



Sergi: Kişisel, Hem De Değil / Exhibition: Personal, And It Is Not


Kişisel, Hem De Değil Personal, And It Is Not

Ali İbrahim Öcal, Çağrı Saray, Esra Carus, Funda Alkan, Gül Ilgaz, Ragıp Basmazölmez, Sibel Horada, Zeynep Bingöl Çiftçi

14 Eylül Sep - 8 Ekim Oct 2011

Daire, 14 Eylül – 8 Ekim tarihlerinde galeri sanatçılarından Ali İbrahim Öcal, Çağrı Saray, Esra Carus, Funda Alkan, Gül Ilgaz, Ragıp Basmazölmez, Sibel Horada ve Zeynep Bingöl Çiftçi’nin katılımıyla gerçekleşecek “Kişisel, Hem De Değil” isimli grup sergisine ev sahipliği yapıyor.
Kişiselin hiçbir zaman tam da özel ve şahsa dair kalmadığı, toplum ve kültürün hem kişinin algısına hem de koşullarına doğrudan ya da dolaylı etkisi olduğu günümüz yaşantısında, sanatçılar da kişisel (içsel) olanı sergilemekle aynı belirsizliği yansıtmış olurlar. Münzevi yaşantının mümkün olmadığı bir yaşantıda, beraber yaşamanın gerektirdiği kuralları düzenleyen kamusal alanın yönetimi ile iç içe olmak her an tesirini hissetmesek de sorgulanınca açıkça görülebilen, kabullenilmiş bir gerçektir. Sanat üretiminde ise eserleriyle kişisel ya da toplumsal olguları sorgulayan sanatçı için de içsel olan hiçbir zaman tam olarak toplumsaldan özerk kalamaz. Sanat eserinin sergilendiğinde bir de izleyenin algısı ile şekillenmesi eserin taşıdığı anlamı katmanlaştırır. Bu durumda sanatçının aynı anda hem içsel hem de toplumsal özellikler taşıyan üretimi, sergileme sürecinde bir anlamda da mahremiyetin teşhirine dönüşmekte ve içsel olanın toplumsallaşması söz konusu olmaktadır. Bu, sonrasında yeniden izleyiciye bireysel anlamda geri dönüşü olan yaşamsal bir süreçtir.
Sanatta kavramsalla estetik anlayışın birlikteliğinin olanaklılığına dikkat çeken 12. İstanbul Bienali’ne eş zamanlı olarak, Daire sanatçılarının bu grup sergisi bu ayırımın beyhudeliğine ve içselle toplumsalı ayırmanın olanaksızlığına işaret ederek Bienale bir göndermede bulunuyor. Dolayısıyla toplumsal yargılardan bağımsız olamayan estetik anlayışımızın da aslında kişiselden çok toplumsal olduğu vurgulanıyor. Bu anlamda, sanatçılar kişiseli ve hatta mahrem olanı toplumsal alanda sergileyerek bu ayırımları bir kez daha kendi bakış açılarından yorumlamaya girişiyorlar.









Denizden Ev’e: 282 Adım
| From the Sea to Home: 282 Steps
Kağıt üzerine desen | Drawing on paper
120x405 cm
2011

Denizden Ev’e: 282 Adım
(Bu çalışma “4/12: Bir Evin Topografyası” isimli projenin bir parçasıdır. Projeyi üst katta görebilirsiniz.)

From the Sea to Home: 282 Steps

(This work is a part of the Project called “4/12: Topography of a Home”. Also you can see the whole project upstairs.) 

Sergi: Kağıt Gemi / Exhibition: Paper Ship


















Kare Sanat Galerisi’nde, “Kağıt Gemi” Sergisi
3 Ağustos – 09 Eylül 2011

Kare Sanat Galerisi 3 Ağustos – 09 Eylül 2011 tarihleri arasında “Kağıt Gemi” adlı desen sergisini ağırlıyor.
Sergide yer alan işlerin yapısal olarak ‘’tekrar’’ ı kullanmaları onların ortak yanını oluşturur. Eserlerin toplamına bakıldığında bütüncül bir stili geliştirme kaygısından çok desende çeşitli anlatım biçimlerinin araştırıldığı görülür. Birbirine benzer jestlere dayanan tekrarların oluşturduğu bir ‘’ kalıpsal ‘’ lığı da kullanan bu işlerin bir kısmında sanatçıların ısrarcı, bazan kaygılı ve hatta saplantılı; bu yüzden de izleyeni yabancılaştıran bir yanını görebiliriz. Bir kısım desenlerde ise bu tekrarcı tavrın ve ‘’dekoratif oluş’’ un gerilimsiz rahatlığının ‘’resim yapma’’eyleminde tercihen kullanıldığı görülebilir . Genel olarak birçok sanatçının özgürleşme alanının, ‘’vakit geçirmek ‘’için yapılan bazı serbest çizimlerde veya o anda düşünülen konuların’’ kendiliğinden ‘’liğinde yattığı göz önüne alınırsa, bu sergideki çizimlerin dili daha okunaklı hale gelebilir. Kağıt üzerine çizim yapmanın , bırakılan izlerin ne anlama gelebileceğini şöyle yorumlar eleştirmen Barry Schwabsky; ‘’Akılcı planlama ve ütopik fantazi ‘nin serbestçe dışavurumu daima şaşırtıcı şekilde zor olmuştur. İkisi de herşeyden önce çizimde biçimlenir’’...
Sergide yer alan; Kemal Seyhan, İpek İnal, Mustafa Pancar, Tan Cemal Genç ve Çağrı Saray’ın eserlerinden oluşan “Kağıt Gemi” isimli karma sergi 3 Ağustos – 09 Eylül 2011 tarihleri arasında Kare Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

Sergi: Boğucu Kültür (Jean Dubuffet’ye Göndermeyle) / Exhibition: Asphyxiating Culture (Reference For Jean Dubuffet)































İSTANBUL KEMERBURGAZ ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR VE TASARIM FAKÜLTESİ ÜYELERİ
“BOĞUCU KÜLTÜR (JEAN DUBUFFET’YEGÖNDERMEYLE)” SERGİSİYLE
MALATYA’DA

Küratörlüğünü İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Öğretim Görevlisi Fırat Arapoğlu’nun yaptığı “Boğucu Kültür (Jean Dubuffet’ye Göndermeyle)” başlıklı video ve performanslardan oluşan bir seçki, 17 Eylül 2011 tarihinde, Malatya Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı’nda açılacak. Battalgazi (Eski Malatya) ilçesindeki IV. Uluslararası Kervansaray Buluşması kapsamında yer alan etkinlikte İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Doç. Dr. Ferhat Kamil Satıcı (Yeni Anıt Projesiyle) ve Yrd. Doç. Dr. Serdar Yılmaz’ın yanı sıra Gülçin Aksoy, Mehmet Ali Boran, Mehmet Çeper, Itır Demir, İnsel İnal, Saliha Kasap, Ali İbrahim Öcal, Mehmet Öğüt, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Çağrı Saray ve Fatih Tan çalışmaları ile yer alacaklar. Etkinlik kapsamında ayrıca 18 Eylül 2011 tarihinde, saat 15.00’da, “Dubuffet’nin boğucu kültür tespitinden hareketle günümüz sanatının sunduğu yapı ve/veya form nasıl açımlanabilir?” konulu bir panel düzenlenecek. Moderatörlüğünü Fırat Arapoğlu’nun yapacağı panele Erden Kosova ve Derya Yücel konuşmacı olarak katılacak.

Birçok resmi ve sivil kuruluşun desteklediği uluslararası etkinlik ve sergiye dair detaylar www.kervansaraybulusmasi.net isimli internet sitesinden takip edilebilir.

Ayrıntılı Bilgi:
Ayça Yılmazel 0212 604 01 00 (4016) ayca.yilmazel@kemerburgaz.edu.tr

Boğucu Kültür (Jean Dubuffet’ye Göndermeyle)

Beden sosyolojisi kapsamında bazı araştırmacılar bedeni inşa edilen, şekillendirilen ve biçimlendirilen bir olgu olarak ele alırlar ve birey, aldığı eğitim ve bilgilendirmeler ile yüklenmektedir ki; bu bağlamda kültür, sanat ve bilim bu dönüştürmenin önemli alanlarındandır.
Bu bağlamda kültür ve sanat üzerinden kitlesel algıdaki bazı durumları tespit edebilmek mümkündür. Kültür –büyük harfle-, özellikle halka kabul ettirmek istediği
yapılar için ilişkiselliğe dayalı bir sunumdan ziyade, sadece saygı duymaya dayalı
edilgen bir yapı gösterir. Bundan dolayı da kültürel ya da sanatsal üretime bağlı
olarak, halk sanatsal ve kültürel yaratılara (bilim de dahil olarak) dolaysız bir
bağlılıkla değil, aksine sadece önünde saygınlıkla eğilerek girebilmiştir/girebilmektedir. Kültürün, zaten Frankfurt Okulu teorisyenlerinin ustaca adlandırdıkları gibi bir “kültür endüstrisi” içerisinde toplumun inşasında oynadığı rol azımsanabilir mi?
“Toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda entelektüel gücüdür. Maddi
üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarının
denetimine de sahiptir” şeklinde Dubuffet’nin alıntıladığı önermeden hareketle
geçmişin ve bugünün ürünlerine değer veren, onları koruma altına alan ve yayan ve bunu “kültür mirası” olarak imleyerek, seçkinci bir konuma yükselten kültürel
kodlanmalar nasıl deşifre edilebilir? Yukarıda bahsedilen kültürün tepeden dayatmacı
tutumu nasıl ters-yüz edilerek, ilişkiselliğe ve iletişime dayalı bir kültürel-sanatsal tasarım sunulabilir? Ekseni bu şekilde tasarlanan bir etkinliğin (sergi, panel,sempozyum vb.) sonuçları, kültüre dair sanatçının, küratörün, kurumların ve hepsinden önemlisi sanatı alımlayan kitlelerin bakış açısına dair önemli ipuçları sunacaktır.

Fırat Arapoğlu

Papergirl İstanbul

PAPERGIRL ISTANBUL

Papergirl, katılımcı, analog, ticari kaygı taşımayan dağıtım sistemli bir sanat projesi. Proje Alman sanatçı Aisha Ronniger tarafından 2006 yılında, Amerika’da gazete dağıtımı yapan paperboy’lardan esinlenilerek Berlin'de geliştirildi. 5 yıl içinde proje büyük bir başarı ile büyüdü ve global bir genç sanatçı ağı haline geldi. Bugüne kadar 4 kıtaya yayılan, 12 ülkede ve 26 farklı şehirde gerçekleştirilen proje, her gün başka bir şehrin bu ağa katılmasıyla büyümeye devam ediyor!

Papergirl İstanbul’un aşamaları ise şu şekilde:


Sergi: Açık çağrı duyurusu üzerine gönderilen eserler Milk Gallery’de 26 Mayıs – 9 Haziran 2011 tarihleri arasında sergilenecek.

Aksiyon: Oluşturulan bir bisiklet grubuyla geçeceğimiz güzergah üzerinde, karşılaştıkları bireylere ayırım yapmadan gönderilen sanat eserlerini hediye edeceğiz.

Workshop ve Sanatçı Konuşmaları: 28 Mayıs 2011’de Milk Gallery’de gerçekleşmesi planlanıyor. Workshop çalışmasında kamusal alanda üretim yapan sanatçılar bir araya gelerek ortak üretimde bulunacaklar. Sanatçı konuşmasındaysa sanatçılar kamusal alanda üretim konusunda sanat takipçileri ve genç sanatçılarla bilgi ve deneyimlerini paylaşacaklar.
////
Papergirl is, in essence, a mail-art and delivery systems art project that is participatory, analogue, non-commercial, and impulsive. Papergirl project is founded by Aisha Ronniger from Berlin, in 2006. In the next 5 years it grew and grew with a great success and became a global young artist network. This project has spread to 4 continents, took place on 20 cities in 12 different countries and keeps on getting bigger with every new city!
The steps of Papergirl Istanbul is like this:

Exhibition: Artwork sent after the open call will be exhibited at Milk Gallery on May 26th-June 9th 2011.

Action: As a team with bikes, we will give the the submitted artwork to the people we run into, as presents!

Workshop and Artist Talk: On May 28th 2011 at Milk Gallery. During the workshop artists who work on public spaces will come together and perform collaborative artwork. And in artist talk phase, artists will share information and experience with young artists, art-trackers and students.

Artist Books: Books edited with artworks of 10 artists who take part in Papergirl project will be published at the same period of the exhibition. It will carry on with different artists after the exhibition process.




Sergi: Re – Dejenerasyon / Exhibition: Re – Degeneration

“Re – Dejenerasyon”
4 Mayıs – 17 Mayıs 2011

Rejenerasyon… Bir canlıda gerçekleşen doku kaybı sonrasında, aynı cinsten ve aynı değerden hücrelerin çoğalarak eksilen hücrelerin yerini doldurması. Elbette bu tanımlama şunu da işaret etmekte: Rejeneratif bir süreç, dejeneratif bir sürecin sonucudur. Tıptan bilgisayar yazılımlarına, kentsel dönüşümden ekolojiye ve bilimden teolojiye çok geniş bir yelpazede ele alınan bu konu dahilinde olay şu şekilde gelişir: Önce yapı, bir bozulma ve yıpranma dönemine girer, fakat tam bu anda içindeki bazı negatif unsurları bünyesinden atmaya başlar. Eğer bu süreç başarılı olursa “yeni” oluşum dejenere dokunun içerisine yerleşir ve dejenerasyon–rejenerasyon döngüsü sağlanmış olur.
Rejeneratif süreç bu bağlamda sanatta çoklu okumalara açıktır: Sanat tarihi “sınırları ihlal etmenin” tarihiyse eğer; o zaman sürekli ele alınan bir tema ekseninde üretilen çalışmaların, aslında tam da konuyu dejenere ettikleri, bozdukları iddia edilebilir mi? Sanat, bazı imgeleri yozlaştırır mı? Bunun sonucunda o yapı bozulur/yozlaşır, fakat bunun aksine dejenere bir süreç dahilinde sisteme yeni bir önermeyle enjekte edilerek rejenerasyon sürecine girer mi? Peki eğer sisteme referans verilmeyen bir ironik kayıtsızlık hali sürdürülürse, yapı asla kendisini yenileyememe durumuna girerek “kendi yıkımının” bir parçasını da kendi içinde taşımaz mı?
Bu sorgulamalar ekseninde Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür, Çağrı Saray ve Rıfat Şahiner ; Fırat Arapoğlu küratörlüğünde “ Re/DeJenerasyon” sergisinde 4-17 Mayıs 2011 tarihleri arasında Sanatorium’da sanatseverlerle buluşacak. Etkinlik dahilinde 10 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Can Ertaş’ın yapacağı, bir proje olarak Yeni Anıt ekseninde Ferhat Satıcı’nın “Doppler Etkisi: 2010 Offspace Odyssey” başlıklı konuşması ve 14 Mayıs saat 17:00’de moderatörlüğünü Guido Casaretto’nun üstleneceği sanatçı Orhan Cem Çetin’in “Konuşma, İş Yapıyorum” adlı performans ve konuşması gerçekleştirilecek.


“Re – Degeneration”
4 May – 17 May 2011

Regeneration... The replacement of decaying cells by multiplying cells by the same kind and the same value after the tissue loss in a living being. Certainly, this definition also indicates the following: A regenerative process is the result of a degenerative process. Within the compass of this issue handled in a very broad framework from medicine to computer software, from urban transformation to ecology, and from science to theology, the events evolve as follows: First, the structure enters a phase of decay and corrosion, however, exactly at that moment it starts to remove some negative elements out of its body. If this process becomes successful the “new” formation settles into the degenerated tissue and the degeneration-regeneration cycle is fulfilled.
In this context, the regenerative process is open to multiple readings in art: If art history is the history of “violating the limits”, then is it possible to claim that works produced around a theme continuously dealt with might degenerate the subject matter? Does art corrupt some images? Does that structure becomes degenerated/corrupted as a result of this, but gets injected into the system with a new proposition within a degenerated process and enters a regenerative process in contrast to that? And what if an ironic state of indifference is maintained, does the structure enters a state of inability to renew itself and carries a part of its “own destruction” within itself?
Starting out with these questions, artists Yeni Anıt, Elif Çelebi, Orhan Cem Çetin, İnsel İnal, Ferhat Özgür, Çağrı Saray and Rıfat Şahiner will meet with artlovers within the scope of “Re-De Rejeneration” curated by Fırat Arapoğlu between May, 4-17, 2011 at Sanatorium. The event will include the artist talk 10 May 17:00 p.m. as a project in pursuit of Yeni Anıt by Ferhat Satıcı “Doppler Effect: 2010 Offspace Odyssey” moderated by Can Ertaş, and the 14 May 17:00 p.m. performance by Orhan Cem Çetin “Don’t Talk, I’m Busy” moderated by Guido Casaretto.














Sergi: Ateşin Düştüğü Yer / Exhibition: Where Fire Has Struck

Ateşin Düştüğü Yer

Türkiye İnsan Hakları Vakfı 20. Yıl Sergisi

Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın 20. kuruluş yıldönümü dolayısıyla ve ‘Sürmekte Olan Toplumsal Travmayla Baş Etme Projesi’ kapsamında Depo’da geniş katılımlı bir etkinlikler dizisi düzenleniyor.
Ateşin Düştüğü Yer, insan hakları ihlalleri konusunda toplumsal belleği canlı tutmayı ve hakikatle yüzleşme sürecine katkıda bulunmayı amaçlıyor.
Gönüllülük esasında düzenlenen bu etkinlikler dizisi kapsamında bir sergi yer alacak, konu etrafında seminerler düzenlenecek, belgesel film gösterimi gerçekleştirilecek ve bir katalog yayınlanacak.
9 Mart 2011’de saat 18.30’da açılacak sergi, 10 Mart-22 Nisan 2011 tarihleri arasında izlenebilir.
Ateşin Düştüğü Yer
10 Mart-22 Nisan 2011
Depo
Tophane-İstanbul
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

Where Fire Has Struck

An Exhibition on the 20th Anniversary of the Human Rights Foundation of Turkey

Where Fire Has Struck is a series of events organized on the occasion of the 20th anniversary of the Human Rights Foundation of Turkey and as part of the Project ‘Dealing With Continuing Social Trauma.’
The events have been organized with the purpose of raising awareness regarding human rights violations in social memory and contributing to the process of confronting the truth. The series of events, realized on a voluntary basis, includes an exhibition, several seminars, a documentary film program and the publication of a catalogue. The exhibition opens on 9 March 2011 at 6.30 pm, and may be visited from 10 March to 22 April.
Where Fire Has Struck
10 March-22 April 2011
Depo
Tophane-Istanbul
President of the Human Rights Foundation of Turkey
Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı

www.atesindustuguyer.org

Sergi Katılımcıları: A77 Kolektifi, 19 Ocak Kolektifi, Abdo, Ahmet Öğüt, Ali Bozan, anti-pop, Antonio Cosentino, Armağan Pekkaya, Arzu Aydın Deveci, Arzu Başaran, Aşkın Adan, Atıl Kunst, Aylin Kuryel / Emrah Irzık, Azra Deniz Okyay, Banu Cennetoğlu, Barış Doğrusöz, Barış Eviz, BEKS, Berat Işık, Borga Kantürk, Buket Özsoy Güreli, Burak Arıkan, Burak Delier, Burak Karacan, Çağrı Saray, CANAN, Cemil Cahit Yavuz, Cengiz Tekin, Cins, Deniz Rona, Derya Sayın, Dilek Winchester, Dilşat Zulkadiroğlu, Eda Gecikmez, Elçin Ekinci, Emre Zeytinoğlu, Endam Acar, Ender Özkahraman, Erdağ Aksel, Erdal Duman, Erinç Seymen, Erkan Özgen, Erkin Gören, Esat Cavit Başak, Eşber Karayalçın, Evrim Özarslan, Extramücadele, Eyüp Öz, Fatih Pınar, Fatih Tan, Ferhat Özgür, Fikret Atay, Fulya Çetin, Gencer Yurttaş, Gülsün Karamustafa, Ha za vu zu / Hafriyat, Hakan Akçura, Hakan Gürsoytrak, Hale Tenger, Halil Altındere, Harald Naegeli, Harun Antakyalı, Helin Anahit, Huri Kiriş, İlhan Sayın, İnci Furni, İnsel İnal, İpek Duben, İrfan Önürmen, Itır Demir, Juan Botella Lucas, Kadir Çıtak, Kardelen Fincancı, Kemal Gökhan Gürses, Kemal Özen, Korkut Canpolat, Manuel Çıtak / Şebnem İşigüzel, Mehmet Ali Boran, Mehmet Çeper, Mehmet Fahracı, Mehtap Yücel, Memet Güreli, Mehmet Öğüt, Metin Üstündağ, Müge Akçakoca, Murat Akagündüz, Murat Başol, Murat Morova, Murat Tosyalı, Mürüvvet Türkyılmaz, Nalan Yırtmaç, Nancy Atakan, Nazım Ünal Yılmaz, Nazım Dikbaş, Neriman Polat, Nihan Çetinkaya, Nurcan Gündoğan, Oda Projesi, Orhan Cem Çetin, Özgür Erkök, Özlem Demirtaş, Özlem Gök, RAD, Rafet Arslan, Selçuk Fergökçe, Selda Asal, Selim Birsel, Şener Özmen, Şerif Kino, Serpil Odabaşı, Sevil Tunaboylu, Şaban Dayanan, Şevket Sönmez, Suat Öğüt, Süreyya Acar, Tan Cemal Genç, Tan Oral, Taner Güven, Tayfun Serttaş, Turgut Yüksel, Ümit Kıvanç, Vahit Tuna, Veysi Altay, Volkan Aslan, Yasemin Özcan Kaya, Yeşim Ağaoğlu, Yonca Saraçoğlu, Yücel Can, Zeren Göktan, Zeynep Özatalay, Zeyno Pekünlü

Katalog Yazarları: Emre Zeytinoğlu, Erden Kosova, Eren Keskin, Fırat Arapoğlu, Mahmut Koyuncu, Murat Çelikkan, Nazan Üstündağ, Necmiye Alpay, Orhan Miroğlu, Öztürk Türkdoğan, Şebnem İşigüzel, Şebnem Korur Fincancı, Tanıl Bora, Ümit Kıvanç, Yıldırım Türker

Türkiye İnsan Hakları Vakfı
Sıraselviler Cad. Hocazade sk. No:8 Taksim- İstanbul
Tel: 212- 249 30 92
tihv@tihvistanbul.org




Kişisel Sergi: "Hikayenin Kötü Adamı Benim!" / Personal Exhibition: "I am the Villain of the Story!"

Hikayenin Kötü Adamı Benim! I am the villain in this story!

ÇAĞRI SARAY

14 Ocak Jan - 5 Şubat Feb 2010

Hikayenin kötü adamı Çağrı Saray, 14 Ocak - 5 Şubat tarihleri arasında Daire'de yeni kişisel sergisi ile ortaya çıkıyor!

Sinemasal anlatıyı temel alarak çekim senaryolarından oluşan metinlerin güncel sanatın resim, fotoğraf, video ve enstalasyon gibi farklı mediumlarıyla yeniden üretimine odaklanan yapıtlar, Çağrı Saray’ın seri işlerinin son izdüşümü niteliğinde. Sanat izleyicisinin hiç de yabancısı olmadığı bu triptik hikaye, izleyicileri geçmişin hayaletleriyle yüzleşmeye, evlerinin tarihini yeniden sorgulamaya ve alternatif bir bellek algısının üretimine davet ediyor. Çağrı Saray bu son sergisiyle sanat izleyiciyicisini 2009’da gerçekleştirdiği “Bekleme Odası”nın ve 2004’de gerçekleştirdiği “Kırmızı Oda” projelerinin öncesine götürüyor ve sondan başa doğru anlattığı hikayesini “Hikayenin Kötü Adamı Benim!” isimli sergi ile bitirirken halka tamamlanıyor, rezonans sona eriyor.

Çağrı Saray’s latest projection on his serial works are a reproduction of scenario based texts through the different mediums of contemporary art such as drawing, photography, video and installation. The tryptic story, invites the art audiences to face the ghosts of the past, question the history of their home and produce an alternative perception of memory. In this exhibition Çağrı Saray takes the audiences to what was previous to the storyline of his past two exhibitions, “Waiting Room” in 2009 and “The Red Room” in 2004. With this final wrap up titled “I am the Villain in the Story” the artist closes the circle by rewinding the story from the end to the beginning.

3 Hikaye – 3 Anlatı
“Kırmızı Oda” (2004), “Bekleme Odası v1” (2009) ve “Kayıp Oda” (2011) isimli işler, sondan başa doğru ilerleyen tek bir senaryonun parçaları niteliğindedir ve güncel sanat alanına dair desen, resim, video, fotoğraf ve enstalasyon gibi mediumlarla üretilmiş çok katmanlı bir projedir. 3 farklı hikaye ve 3 farklı anlatısallık üzerine kurulu olan üçleme, kendi içlerinde bölünerek bu işlerin ara katmanlar niteliğinde olan “Kırmızı Oda: Sekanslar” (2005), “Işıksız Oda” (2007) ve “Bekleme Odası v1” (2009) gibi işlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Proje, “film”in temel yapı taşları olan senaryo, görsel, ses gibi elemanların eksiltilmesi, eklemlenmesi ve dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır ve sinemasal anlatının sunduğu olanakları, senaryo temelli olan işlerin üretilmesi için bir yöntem olarak kurgular. Bu dönüşümlere parallel olarak hem içeriksel hem de yapısal farklılıklar barındırır. Çekim senaryosu da Çağrı Saray tarafından yazılmış olan proje, edebiyat alanına dair açık göstergeler taşımasından dolayı sistematik olarak edebiyat alanına dair belli yapıtlara da referanslar verir. Senaryonun ve bu senaryoya bağlı üretimlerin tümü, içerik bağlamında Çağrı Saray’ın işlerinde ve üretim dizgesinde odaklandığı kimlik, kişisel tarih ve bellek gibi kavramlarla ilişki içindedir.
3 Stories – 3 Narratives
Works called “The Red Room” (2004), “The Waiting Room v1” (2009), and “The Lost Room” (2011) are like the parts of a single script that goes tail to head and is a multilayered project created with media like drawings, paintings, videos, photography and installations regarding the contemporary art scene. This trio, based on 3 different stories and 3 different narrations branched within themselves, forming a basis for others like “The Red Room: Sequences” (2005), “Lightless Room” (2007) and “The Waiting Room v2” (2009) that serve as sublayers for these works.
The project emerged by the reduction, articulation and transformation of the elementary keystones of “film” such as script, vision and sound. It assembles the possibilities cinematic narrative offers as a method to produce script-based works. Shooting script also written by Saray, the project refers to certain literary pieces as well, by means of possessing distinct manifestations about the literary arts scene. Script and all types of script-based artistic production is, within the context of content, related to concepts that Çağrı Saray focuses on through his works and production sequence such as identity, personal history and memory.
Kayıp Oda

Sinemasal anlatıyı temel alarak çekim senaryolarından oluşan metinlerin güncel sanatın
resim, fotoğraf, video ve enstalasyon gibi farklı mediumlarıyla yeniden üretimine
odaklanan yapıtlar, Çağrı Saray’ın seri işlerinin son izdüşümü niteliğinde. Sanat
izleyicisinin hiç de yabancısı olmadığı bu triptik hikaye, izleyicileri geçmişin hayaletleriyle
yüzleşmeye, evlerinin tarihini yeniden sorgulamaya ve alternatif bir bellek algısının
üretimine davet ediyor. Çağrı Saray sanat izleyiciyicisini 2009’da
gerçekleştirdiği “Bekleme Odası”nın ve 2004’de gerçekleştirdiği “Kırmızı Oda” projelerinin
öncesine götürüyor ve sondan başa doğru anlattığı hikayesini bitirirken halka
tamamlanıyor, rezonans sona eriyor.

The Lost Room

Çağrı Saray’s latest projection on his serial works are a reproduction of scenario based
texts through the different mediums of contemporary art such as drawing, photography,
video and installation. The tryptic story, invites the art audiences to face the ghosts of
the past, question the history of their home and produce an alternative perception of
memory. Çağrı Saray takes the audiences to what was previous to the storyline of his
past two exhibitions, “Waiting Room” in 2009 and “The Red Room” in 2004. The artist

closes the circle by rewinding the story from the end to the beginning.














Kategori

Kategori