Sergi: Herşey Olağan | Exhibition: Nothings Exceptional
Coşkun Demirok,
Seçil Erel,
Gül Ilgaz,
Can Maden,
Çağrı Saray
24 Nisan - 18 Mayıs 2015
“NOTHING EXCEPTIONAL / NICHTS AUSSERGEWÖHNLICHES / HER ŞEY OLAĞAN”
başlığı altında 6 Istanbul'lu sanatçı Almanya'da Konrad Mönter'ın Düsseldorf yakınındaki mekanında bir araya gelecekler. Mönter'in “Sanat Kabine'si” kitabevi işlevinin yanısıra, sanat sergileri, edebiyat okumaları ve oda konserleriyle çok renkli ve yoğun programını neredeyse 25 yıldır başarıyla sürdürmekte. Bu projede yere ve zamana, sosyal ve politik şartlara göre farklı algılanabilen olağanlık ya da olağandışılık kavramları etrafında 6 İstanbullu sanatçı çalışmalarını Almanya'daki izleyici kitlesine sunuyorlar. İstanbul gibi bir kentin aralıksız değişimine ve aşırı dinamizmine ayak uydurmayı başarabilmek, kendini sürekli olarak kollamak zorunda hissetmek, bir Avrupalı için kolay kavranabilir değil belki, ama İstanbul’da yaşayan ve çalışan sanatçılar için bir yere kadar “HER ŞEY OLAĞAN“, ironik olarak söylenmiş olsa da... Sergide yer alan sanatçılar bu açıdan da buluşacakları seyirci için böylesine diken üstünde bir ortamın temsilcileri ve bu durumu farklı yaklaşımlarla dile getiriyorlar.
Özgül Aslan rengin ikinci planda kaldığı video çalışmaları, kumaş üstüne ağartıcı kullanılarak oluşturulan yüzeyler, kara kalem desenler, enstalasyonlar gibi farklı uygulamalar aracılığı ile kadının toplumsal konumunu sorguluyor, yaşam biçimlerini konu ediyor; Seçil Erel’in işlerinin görsel bütünlüğünde hem matematiksel bir yaklaşım, hem de deneysel ve sezgisel bir tutum hissediliyor. Düzen algısının sınırlarını zorlayarak kendi düzenini kuruyor. Coşkun Demirok günümüzde resmin sınırlarını araştırıyor, onu sisifos-vari, süregen bir uğraşı olarak tanımlıyor. Tekrarlar, tesadüfler ve geçicilik faktörü resminin temel unsurları. Fotoğraf ve video sanatçısı Gül Ilgaz çalışmalarında kadının, dolayısı ile bireyin ve toplumun yalnızlığını ve geleceğin belirsizliğini okutur gibi. Fotoğraf çalışmalarında yer alan sessizlik izleyen için kolay kaldırılamaz bir ağırlık taşımakta. Can Maden özellikle fotokolajlarında yapay/psikolojik çok katmanlı kompozisyonlar oluşturuyor, scanner kullanarak gerçekleştirdiği, dijital ortamda yeniden kurguladığı desenlerinde izleyiciyi kendi iç dünyasına çekiyor. Sulu boya, ya da mürekkep desenleri bizim şimdiye dek tanımadığımız sürrealist yaşamları keşfetmemize yardımcı oluyorlar. Ve son olarak yine video/fotoğraf/
Sergi 24 Nisan - 18 Mayıs 2015 tarihlerinde Düsseldorf yakınındaki şu adreste görülebilir:
Galerie Konrad Mönter
Buch- und Kunstkabinett Konrad Mönter KG Kirchplatz 1 - 5 40670 Meerbusch-Osterath
Sergi: Uzaktan Çok Yakın | Exhibition: So Close From Far
Sanatçılardan Sosyo-bireysel Anlatılar
İstanbul Bilgi Üniversitesi Santralistanbul CSM Galeri, 16 Nisan – 14 Mayıs 2015 tarihleri arasında, günümüz sanatçılarından, sosyal ve bireysel anlatıları ele alan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Küratöryal sorumluluğunu, İletişim Fakültesi, Sanat ve Kültür Yönetimi Programı ART 311-312 kapsamında, Derya Yücel ve öğrencilerinin üstlendiği sergide; Çağrı Saray, Elçin Acun, Kerem Ozan Bayraktar, Lara Ögel, Manolya Çelikler, Sevil Tunaboylu, Tunca ve Özgül Arslan çalışmaları ile yer alıyor.
-- please scroll down for english --
UZAKTAN ÇOK YAKIN...
Sanatçılardan Sosyo-bireysel Anlatılar
Günümüzde estetik ütopya ile radikal sanat arasında bir kutuplaştırma/karşılaştırma yerine eşit mesafe yaratmak mümkün müdür? Sanatın dünyayı değiştirme gücü ya da nesnelerin eşsiz tekilliği iddiasından vazgeçmiş bir tavırdan bahsedebilmek olası mıdır? Tarihsel kesinlik yerine kararsız ve geçici bir durum yaratmak, mesafeleri silmek ya da temastan kaçınmak, aynı koordinatlarda aynı anda hem kişisel hem ortak alanlar inşa etmek, hem çok uzak ama bir o kadar da yakın olmak... Günümüz sanatında toplumsal duyarlılık ve sosyo-eleştirel tavır, bireysel anlatılar ve kişisel deneyimlerle birleşiyor. Bu yönde gelişen görsel dile sahip sanatçılar, insan hakları, savaş, göç, şiddet, cinsiyet ayrımı gibi toplumsal sorunlar ve travmalardan, hafıza, kültür, bilinçaltı, teknoloji, çevre, eko sistem, kentsel dönüşüm gibi konuları, bireysel tavrı ve sanatsal pratiği perspektifinde tartışıyor, sorguluyor, öneriyor, dikkat çekiyor...
Bu bağlamda, “UZAKTAN ÇOK YAKIN... Sanatçılardan Sosyo-bireysel Anlatılar” başlıklı sergi de, ekranlardan, monitörlerden, tv’lerden kısaca bizden çok uzakta gibi izlenen ama bir o kadar da yanı başımızda, içimizde olan hayatları/olayları/
--------------------------
SO CLOSE FROM FAR...
Socio-personal Narratives from Artists
Is it possible today to establish an equal distance between esthetic utopia and radical art instead of a polarization/comparison? Can one possible talk about a disposition that has renounced the power of art to change the world or the unique singularity of objects? Creating a temporary situation rather than historic certainty; erasing the distances or avoiding contact; building spaces in the same coordinates that are simultaneously personal and common; being so far but so close… In today’s art, social sensitivity and socio-critical attitude merges with individual narratives and personal experiences. Artists with the hold of the visual language which has developed along these lines discuss, question, suggest and draw attention to the social problems and traumas such as human rights, war, migration, violence, gender inequality and issues like memory, culture, subconscious, technology, ecosystem and urban renewal from the perspective of their individual disposition and art practice…
In this context, the exhibition titled “SO CLOSE FROM FAR…Socio-personal Narratives from Artists” aims to bring the audience together with the works featuring the lives/events/phenomena that are watched on the monitors, screens and TV as if they are quite far from us but which are in fact nearby and among us. It is intended that the exhibition gather together the artists who are not far from life, who point at micro situations rather than grand narratives and present their social bonds in the first person singular.
İletişim Bilgileri
Telefon: 0212 – 311 50 00
Adres: Santralistanbul ÇSM Galeri Eski Silahtarağa Elektrik Santrali
Kasım Karabekir Cad. No:2/13
34060 Eyüp İstanbul
http://www.bilgi.edu.tr/
Elif Key: "bize iki çay söyle…"
Çağrı Saray Açık Radyo'da | Çağrı Saray on Açık Radio
28 Nisan Salı 15:30 Programı Konuğu Çağrı Saray (39.Program)
Sanatçının 1999 – 2015 yılları arasında ürettiği ve sergide bir araya gelen bir dizi çalışma, geçmişe ve günümüze ait verileri dolaysız ve ayrıksı unsurlar olarak ele almak yerine, dizgesel ve birbirini olumlayan tek bir form olarak ortaya koymayı hedefliyor. Çağrı Saray, belleğinde yer eden, her yeni deneyim ve olayla yeniden inşa ettiği geçmişine toplumsal olaylar bağlamında tekrar bakıyor. Yerel ve küresel yaşam koşullarını sarsan, zorlayıcı politik, ekonomik, sosyal değişimlere ve bu değişimlerin hafızayı nasıl dönüştürdüğüne ya da nasıl eksilttiğine odaklanıyor.
Sanatçının birbirinin devamı niteliğinde 2004, 2009 ve 2011 yıllarında gerçekleştirdiği “Kırmızı Oda”, “Bekleme Odası” ve “Kayıp Oda” serileri de ilk kez birarada “Eksilen Zaman” sergisinde görülebilir.
3 – 30 Nisan 2015
Galata Özel Rum İlköğretim Okulu
Bir Başarı Hikayesi: Fazlıkızı
Bazen başınızdan geçen bir olay veya aklınıza gelen bir fikir sizi adım atmaya teşvik eder. Günümüzde bu adımlardan biri de blog yazmaktır. Neden mi? Aklınızdakileri, içinizdekileri paylaşmak istersiniz. Bşkalarının da fikirlerinizden haberdar olmak istersiniz. İlk zamanlar kendi yazdığınızı kendiniz okuyormuşsunuz gibi hissedersiniz ama bir gün bakmışsınız yüzbinlerce kişinin tanıdığı bir blogger olmuşsunuz. İşte böyle bir başarısı hikayesini paylaşmak istiyorum sizle. İster ders alın, ister feyz alın, ister kıskanın :) Size kalmış…
Fazlıkızı…
Söz konusu başarı hikayesinin arkasındaki isim Yelda Hanım ve blogu Fazlıkızı. Henüz çocuk yaşında başarısız bir denemeyle başlayan yemek macerası zamanla yapmaktan keyif alınan bir hobiye dönüşmüş ve öğrenilenler, deneyimlenenler Fazlıkızı isimli blogu ortaya çıkarmış.
Blogun sahibi ve yazarı olan Yelda Hanım, yazının başında verdiğim gibi ilk zamanlarda yazdıklarını sadece kendisi okuyormuş gibi hissetmiş. Fakat belli bir süre sonra kalabalık bir kitlenin takip ettiği, blog ödüllerinde dereceler elde eden popüler bir blog haline gelmişti.
2010 yılından beri yayında olan Fazlıkızı; hergün binlerce kişinin ziyaret ettiği, sosyal medya hesaplarında binlerce takipçisi olan Türkiye’nin önde gelen yemek bloglarından.
Üstelik en.fazlikizi.com olarak yeni açtılan ingilizce bölümüyle de hem yabancı trafik çekme, hem de ülkemize özgü yemekleri yabancılara tanıtması tebrik edilecek bir hamle.
Fazlıkızı’nın Başarısının Altında Yatan Sebepler
“Yemek tarifleri” konusu en çok rekabetin olduğu konulardan biri. Fakat Fazlıkızı bu yoğun rekabet ortamında ayakta kalmayı başarmış ve konusunun en iyi, en popüler bloglarından biri olmayı başarmış. Yıllardır bloglara kafa yoran dışarıdan bir göz olarak Fazlıkızı’nın başarısının altında yatan sebepleri tespit edip sizlerle paylaşmaya çalıştım. Blog yazmaya yeni başlayanlara yardımcı olacağı kanaatindeyim.
- Düzenli Ve İstikralı Çalışma: Yelda Hanım blogunu ciddiye alarak içeriği güncel tutmak adına sürekli ve düzenli olarak çalışmış. Böylece düzenli okuyucunun içerik ihtiyacı karşılanmış.
- Araştırma Ve Geliştirme: Evet blogların da ARGE’si olur :) Fazlıkızı’na eklemek üzere yeni tarifler denenmiş, araştırmalar yapılmış, başka mecralarda bulunamayacak tarifler çıkartılarak fark yaratmaya çalışılmış.
- Yazı Dili Ve Tonu: İlk maddede bahsettiğim istikrar yazı dilinde de sağlanmış. Belli ki Yelda Hanım’ın yazı dili ve tarzı benimsenmiş, insanlara samimi gelmiş. Bloglar etkileşim üzerine kurulan platformlar olduğu için samimiyet çok önemli.
- Sade Tasarım Ve Kolay Navigasyon: İnsanlar Fazlıkızı’nı yemek tarifi öğrenmek ve uygulamak için ziyaret ediyorlar. Dolayısıyla tasarım olabildiğince sade tutularak tarif içerikleri ve görselleri ön plana çıkarılmalı. Fazlıkızı’nda bunu net bir şekilde görebiliyoruz. Ayrıca tarifler kategorilere ayrılarak kullanıcının işi kolaylaştırılmış.
Markalaşma yolunda hızla ilerleyen Fazlıkızı’ndan feyz alarak sizi de düzenli blog yazmaya ve kullanıcılar için orijinal içerik oluşturmaya davet ediyorum. Gerisi kendiliğinden gelecektir. Buna emin olabilirsiniz.
Şimdi okullu oldum…
Bahar temizliği
Almadım'ın facebook sayfasında bir yazı paylaştım," 10 things to get rid of right now"- "Şimdi kurtulmanız gereken 10 şey". Love Aesthetics adlı bir blogda okuduğum bu yazının maddelerini kendi katkılarımı da ekleyip altta paylaştım. Yazıda Hollanda'daki Kingsday adlı milli günlerinde gelenekselleşmiş bir olaydan bahsediyor; evdeki fazlalıkları ayıklayıp kapı önüne çıkarıp satmak. Buna mütakiben de evde nelerden kurtulmalıyızın bir listesini yapmış. Bu tür yüklerden kurtulmanın en güzel zamanı bahar. Bakalım bahar temizliğiyle nelerden kurtulmalıymışız:
1- Televizyon-Demek ki Hollanda'da da televizyon izlemek insanların çok zaman harcadıkları bir durum. ( ne diyeceğimi bilemedim; faliyet desem değil, eylem desem değil) Yazar demiş ki "dizileri, filmleri internetten izleyebilirsiniz, ben 5 yıldır kullanmıyorum ve reklamlar haricinde birşey kaçırmadım" . Katılıyorum kendisine, benim evimde televizyon var ama bilgisayarı bağlayıp dizi ve film izlemek için kullanıyorum böylece haberlere, tartışma progamlarına, yarışmalara maruz kalmıyorum. Resmen insanın gerçekliğini değiştiriyolar; sizin tuttuğunuz kız en iyi giyinmediyse ya da survivordaki takım galip gelmediyse dünyanın sonu geldi sanıyorsunuz.
2- Nevresim- İki nevresim yeter demiş, birin çıkarın diğrini takın. Adam haklı, sanırım bende 4 nevresim 2 tane de tek kişilik misafir nevresimi var, çok fazla.
3- Kitap- Bizde bir kitap fetişi var ki sormayın. Bir kere okunacak bir daha kimseye faydası olmayacak romanları kitaplıkta tutup bir de kimseye vermemek. Referans kitaplarına birşey söylemiyorum ya da çok beğendiğimiz romanlar olabilir, sonraki nesillere bırakmak istediğimiz şeyler vardır belki ama düşünün kaç kitap orada birdaha kapağı açılmamak üzere yatıyor.
4- Çanta-Şimdi bizde de yavaş yavaş çoğalıyor bez çantalar; mesela bizim veteriner taurus veteriner kliniği çok şahane bez çantalara koyup veriyor mamaları.Sanırım Hollanda'da çok fazla ki onlardan da kurtulun demiş.
5-Kablolar. Bizde bir çekmece dolusu kablo var, hangisi neyin kablosu şaşırdığımdan hepsini tutuyorum, ince uçlu nokia şarj dahil. Bir elden geçireyim bari.
6- Mutfak gereçleri. Bir sürü gereksiz bıçak, süzgeç, tirbişon vs. Bizde iki ev birleştiği için çok var herşeyden.
7- Birden çok olan şeyler; eşantiyon kalemler, taraklar, tırnak makasları
8- Kağıtlar- not kağıtları, kartvizitler, iki sayfası kullanılmış defterler, eski ders notları vs.
9- Güzellik ürünleri- Kendimden biliyorum evde yarım yarım 5 tane krem, hiç kullanmadığım göz kalemleri, 10'dan fazla bozulmaya yüz tutmuş oje. Bunların çoğu da kalitesiz, ucuz diye alınmış, kullanılmayacak şeyler. Herşeyden bir tane ve kaliteli edinmek lazım.
10- Son kullanma tarihi geçmiş mamuller.
Bebeği beşiğinde öldürmek!
O mercan!
Kardeşimle iki günlüğüne Ayvalık'a gittik, orada bir tanıdığımızın duvarında küçük bir ağaca benzeyen bir mercanı gördüm ve vuruldum. Hemen hain planlar kurmaya başladım, ben kardeşime yemek ısmarlayacaktım o da bana karşılığında mercan alacaktı, yani böylece ben satın almış olmayacaktım! O gece etraftan gelen " bunun için mi bozacaksın", "seni deşifre ederiz" gibi tehdit ve kınamalar yüzünden bu fikirden vazgeçtim fakat ertesi gün uğradığımız bir dükkanda çok ucuza satıldığını görünce tekrar kıpraşmaya başladım. "Kesin alıcam tutmayın beni" derken kardeşim beni zar zor tuttu. Kendime şaşıryorum, kıyafet kozmetik, kırtasiye hiç birşeyde zorlanmıyorum da böyle saçmasapan şeylerde kendimi zor tutuyorum; sanırım o yüzden evim ıvır zıvır dolu. Kendim için önemli, duyan, okuyan için saçma almama sınavımı da böylece verdim.