[Sergi] Çağrı Saray’dan Eksilen Zaman
Galata Rum İlkokulu’nun muhteşemliğinde, bir sanatçının kendi elleri ile yıllarını, yıllardır yaptığı üretimi özetlediği sergisinden bahsedeceğiz. Çağrı Saray, yaklaşık 15 yıllık sanat üretiminin özeti niteliğinde toparladığı işlerini, çok başarılı bir küratöryel göz ile Galata Rum İlkokulu’nda izleyiciye sunuyor. Mutlaka görmenizi dilediğimiz ‘Eksilen Zaman’ sergisi 30 Nisan’a kadar devam edecek.
Gezdiğimde çok heyecanlanıp, etrafımdakilerle ‘ne şahane olmuş değil mi?!’ diye konuştuğum, telefonlar açıp bu sergiyi görmeniz lazım diye birilerini davet ettiğim, uzun süredir ilk defa bu kadar heyecanlandıran bir sergi olarak Eksilen Zaman üzerine Çağrı Saray ile iki kelam ettik. Buyrun okuyun. Sonra da sergiyi mutlaka görün!
İşlerin mekanla konuşan, iletişim kuran, mekan-beden ilişkilerini sorgulayan işler. Başından beri bu böyle. Galata Rum İlkokulu’nu seçmiş olmanın özel bir anlamı var mı ya da sence işlerine nasıl bir etki katacak bu mekanı kullanıyor olmak?
Yaklaşık 15 yıllık bir birikim burada birarada sunuluyor. 15 yılda sanatında ve sende sanatçı olarak neler değişti sence?
Ben de değişiyorum, sanata bakışım da, bu kaçınılmaz. Dışarıdaki vahşi ortamın yanında sanata atfettiğim değer de değişti, tabii bu daha çok zamanın ruhunun da bir getirisi. Sanırım ütopik olarak sanatın kurtarıcılığına ya da iyileştiriciliğine dair inancım azalmış olsa da, iş üretmenin ve sergilemenin gerekliliğine inancım tam. Çok idealist bir cümle kurmak istemiyorum, ama demokrasinin bu denli hiçe sayıldığı, hukukun yerlebir olduğu bir coğrafyada her türlü karşı dirence ihtiyaç var.
Bağımsız çalışıyor olmana, sisteme çok da dahil olmamana rağmen hem galerilerde, hem kurumlarda, uluslararası projelerde yer aldın, alıyorsun. Neden bağımsız çalışmak? Handikapları, kattığı artı değerler nedir sence?
Bir sanatçı düzenli olarak belli bir kurumla ya da galeriyle çalışırsa, o kurumla ve o kurumun kimliğiyle anılmaya başlar ve bir ‘şey’e angaje olur, bu ne yazık ki kaçınılmaz. Fakat sanatçı olarak kendi varlığını ve görünürlüğünü başka bir biçimde ortaya koymayı tercih etmiyorsa sanatçı, bu da tabii ki bir yöntemdir ve tercihtir. Ticari bir galeriyle ve iyi bir galeriyle çalışmanın bir de ekonomik anlamda büyük bir katkısı vardır, bu da önemli tabii. Benim özen göstediğim şey ise; düşündüğüm sergi projesi için doğru mekanı bulmak ve işleri bu anlamda ait oldukları yerde kurgulamaktır. Burası eski bir okul da olabilir, bir beyaz küp galeri de olabilir ya da kamusal alan da olabilir. Bu bakışın sanat üreten kişiye bir özgürlük alanı tanıdığı da ortada. Kısaca bu, sanatı nasıl okuduğunuz ve nasıl anlamlandırdığınızla ilgili.
Alana yeni dahil olmuş sanatçı ve sanatçı adaylarına önereceğin şeyler var mıdır?
Öncelikle benim kendi öğrencilerime de söylediğim; sanatçı olarak ve kişisel gelişimleri için gerekli olan kuramsal alana dair okumaları ve araştırma sürecini her zaman önemsemek gerekiyor, bu her zaman bir gereklilik.
Bir de alana yeni dahil olmuş sanatçılara önerim; ‘sanat piyasası’ dediğimiz tuhaf alana girmek ve hemen bir ticari galeriyle çalışmak yerine, en azından bir süre, kendi güçleriyle, arkalarında herhangi bir kurumsal yapı olmaksızın çalışmalarını sürdürmeleri ve tanımlı mekanlar dışında alternatif mekanları aktive etmeleri ve sergi yapmalarıdır. Ayrıca gençlere yönelik açık çağrılı sergilere katılmak ve işlerini doğru platformlarda göstermeleri çok önemli.
Çağrı Saray’ın Eksilen Zaman’ında “4/12: Bir Evin Topografyası” projesinin bir parçası olan, yürüme eylemindeki bir dizi adımını gösteren Denizden Ev’e: 282 Adım ve Okulu Ölçmek çalışmaları, çocukluk ve yetişkinlik arasındaki karşılaştırmalar, Peter Handke’nin “Çocuk Olmanın Şarkısı” şiirinin kendi el yazısıyla video çalışmasında görselleştirilmiş hali, İstanbul sanat ortamının ekonomik ve sistemsel verileri bağlamında, sanatçı olarak yapıt üretme dışında üretmek ve yönetmek zorunda olduğu etkinlikleri ve olanakları belgelediği Ticari Olmayan Özgeçmiş işi yer alıyor. Galata Rum İlkokulu’nda 5 farklı odaya yerleştirdiği 3 Hikaye–3 Anlatı başlıklı yapıt dizisi Kırmızı Oda (2004), Bekleme Odası v1(2009), Kayıp Oda (2011), Kırmızı Oda: Sekanslar (2005), ve Işıksız Oda (2007) çalışmalarını kendisi ‘özgeçmiş dökümü içindeki zirve işler’ olarak tanımlıyor. “Bellek Mekanları” resim dizisi, kentsel dönüşümler ve tüketim ideolojilerinin egemenliğinin mimari dokudaki görüntülerini sunuyor, …gibi hissetmek ve Rezonans başlıklı videolar kişinin günümüz koşullarında doğa (ekoloji) ve kent (urbanizm) ile ilişkisindeki güç, direniş, haz, umut ve güçsüzlük, boyun eğme ve umutsuzluğun görsel metaforlarını yaratıyor.
Çok anlattık. Siz en iyisi sergiyi görün.
EmoticonEmoticon