Bekleme Odası v.2 | The Waiting Room v.2

Bekleme Odası v.2

Bekleme Odası projesinin ikinci enstalasyonu; ana karakterin 1/1 stop-motion videosu, hikayenin el yazımla yazılmış senaryosu ve bir üniformadan oluşmakta.
Tek bir kişinin geçmişiyle yüzleşmesi, bir toplumun veya bir milletin geçmişiyle yüzleşmesi anlamına gelebilir mi? Birey kişisel tarihini yeniden oluşturabilir mi?
Bekleme Odası’nda, burada ve şu an “beklemek”, eylemin kendisine dönüşürken, “bekleyen adam”ın geçmişin hayaletlerinden kurtulması ve kendi doğasına direnmesi ne kadar mümkün olabilir?

The Waiting Room v.2

This second instalation of the Project “The Waiting Room” includes 1/1 stop-motion video of the main character  and the script of the whole story with my own handwriting and a military uniform on the hanger.
Can an individual facing his past, mean a community or a nation facing its past? Can a person reconstruct his personal history? What are the odds of the “waiting man ” to break loose from the ghosts of the past and to resist his own nature while “waiting” here and now becomes attitude?

 Enstalasyon | Installation, 2009








































































3 Hikaye – 3 Anlatı

“Kırmızı Oda” (2004), “Bekleme Odası v1” (2009) ve “Kayıp Oda” (2011) isimli işler, sondan başa doğru ilerleyen tek bir senaryonun parçaları niteliğindedir ve güncel sanat alanına dair desen, resim, video, fotoğraf ve enstalasyon gibi mediumlarla üretilmiş çok katmanlı bir projedir. 3 farklı hikaye ve 3 farklı anlatısallık üzerine kurulu olan üçleme, kendi içlerinde bölünerek bu işlerin ara katmanlar niteliğinde olan “Kırmızı Oda: Sekanslar” (2005) ve “Bekleme Odası v1” (2009) gibi işlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Proje, “film”in temel yapı taşları olan senaryo, görsel, ses gibi elemanların eksiltilmesi, eklemlenmesi ve dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır ve sinemasal anlatının sunduğu olanakları, senaryo temelli olan işlerin üretilmesi için bir yöntem olarak kurgular. Bu dönüşümlere parallel olarak hem içeriksel hem de yapısal farklılıklar barındırır. Çekim senaryosu da Çağrı Saray tarafından yazılmış olan proje, edebiyat alanına dair açık göstergeler taşımasından dolayı sistematik olarak edebiyat alanına dair belli yapıtlara da referanslar verir. Senaryonun ve bu senaryoya bağlı üretimlerin tümü, içerik bağlamında Çağrı Saray’ın işlerinde ve üretim dizgesinde odaklandığı kimlik, kişisel tarih ve bellek gibi kavramlarla ilişki içindedir.
3 Stories – 3 Narratives
Works called “The Red Room” (2004), “The Waiting Room v1” (2009), and “The Lost Room” (2011) are like the parts of a single script that goes tail to head and is a multilayered project created with media like drawings, paintings, videos, photography and installations regarding the contemporary art scene. This trio, based on 3 different stories and 3 different narrations branched within themselves, forming a basis for others like “The Red Room: Sequences” (2005) and “Waiting Room v2” (2009) that serve as sublayers for these works.
The project emerged by the reduction, articulation and transformation of the elementary keystones of “film” such as script, vision and sound. It assembles the possibilities cinematic narrative offers as a method to produce script-based works. Shooting script also written by Saray, the project refers to certain literary pieces as well, by means of possessing distinct manifestations about the literary arts scene. Script and all types of script-based artistic production is, within the context of content, related to concepts that Çağrı Saray focuses on through his works and production sequence such as identity, personal history and memory.

Kişisel Sergi: Bekleme Odası












Bekleme Odası


“Bekleme Odasi” adlı projenin ilk enstalasyonu, bir daktilo, bir yazi masasi ve bir
bayragin bulundugu bir odada hafizasini; gecmisini ve gunahlarini
hatirlamayan bir adamin video goruntusunden olusmaktaydı.
İkinci enstalasyon ise, ana karakterin 1/1 stop-motion videosu, hikayenin el yazımla yazılmış senaryosu ve bir üniformdan oluşmakta.

Tek bir kisinin gecmisiyle yuzlesmesi, bir toplumun veya bir milletin
gecmisiyle yuzlesmesi anlamina gelebilir mi? Birey kisisel tarihini yeniden
olusturabilir mi?
Bekleme Odasi’nda, burada ve su an “beklemek”, eylemin kendisine
donusurken, “bekleyen adam”in gecmisin hayaletlerinden kurtulmasi ve
kendi dogasina direnmesi ne kadar mumkun olabilir?

“Amerikali yazar Paul Auster’in “Bay Bos” karakterine
tesekkurler..”

The Waiting Room

First installation of the Project “The Waiting Room” is composed of the video of man who can not remember his memories; his past and sins in a room with a typewriter, a desk, and a flag.
This second part of the Project “The Waiting Room” includes 1/1 stop-motion video of the main character and the script of the whole story with my own handwriting, a military uniform on the hanger and ethcings as proofs of the process of “waiting”.
Can an individual facing his past, mean a community or a nation facing its past? Can a person reconstruct his personal history? What are the odds of the “waiting man ” to break loose from the ghosts of the past and to resist his own nature while “waiting” here and now becomes attitude?

“Thanks to the character “Mr.Blank” by the American writer Paul Auster…”

Çağrı Saray, 2009

Makale: Güncel Sanatta Sinema ve Anlatısallık | Article: Article: Cinema and Narrativity in Contemporary Art








Gösterim: Kırmızı Oda


Kırmızı Oda
“Kırmızı Oda”, hikayesi kavramlardan veya günümüz sanatının sorunlarından kilometrelerce uzakta, klişe sayılabilecek underground polisiye bir hikayeyi içeriyor.
Temel olarak bir filme dair tüm unsurları (anlatısal bağlamda hareketli görüntü-ses ve kurgusal yapı) içinde barındıran Kırmızı Oda, izleyiciye bir filmi hayal etmek/canlandırmak ve yeniden inşa etmek gibi çok özel bir olanak sunuyor. Bu bağlamda Kırmızı Oda’nın izleyicisi bir anlamda hem filmi üreten hem de deneyimleyen kişi konumunda.
Kırmızı Oda, sinemayı günümüz sanatı bağlamında bir medium olarak yeniden tarif ederken, sinema ve güncel sanat arasında kurulu olan organik ilişki bağlamında sinemanın kuramsal özelliklerinin yanı sıra film izleme pratiğine dair yeni bir öneri peşinde.  

Red Room
The Project named Red Room contains an underground criminal story that is hunderds of miles away from the causes and concepts of contemporary art. Basicly Red Room includes all elements of a film (motion picture, sound and fictional structure in the context of narrative) and offers audience a lot of special opportunities like image, inspire and reconstruction. In this context of these opportunities, the audience of Red Room produces and experiences the film at the same time.
Red Room approaches the cinema as a contemporary medium and offers a new suggestion for the film theory and practice of film watching in the context of the relationship between cinema and contemporary art.





Konferans: Güncel Sanat ve Disiplinlerarasılık | Conference: Contemporary Art and Interdisciplinarity



Güncel Sanat ve Disiplinlerarasılık

Bugünün sanatında kullanılan farklı mediumlar arasında teknik ve içerik bağlamında kurulan ilişkiler ve üretim sürecinde bu mediumların dönüşümüne ve biraraya gelişlerine dair, 1990’dan günümüze bir bakış ve Çağrı Saray’ın 1999-2009 yılları arasında gerçekleştirmiş olduğu işlerden oluşturduğu seçki üzerinden bir inceleme.

Seminer Metni:
Konu başlığının bağlamı oldukça geniş bir alanı kapsadığı için, öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki; özellikle Türkiye’deki güncel sanat üretimine dair yapacağım tespitler ve bahsedeceğim örnekler ancak alana dair benim bakışımı ve kendi üretimimle ilişkilendirdiğim bir kesiti ortaya koyuyor olacak.
Bugün söz konusu alanla ilgili üretimler Güncel Sanat ya da Çağdaş Sanat gibi iki farklı tanımlamayla ifade ediliyor. Ben son 10 yılda gerçekleşen üretimleri bağlamlar, ifade yöntemleri ve bugün’le kurduğu doğrudan ilişkiden dolayı Güncel Sanat tanımını kullanmayı tercih ediyorum.  
Türkiye’deki güncel sanat üretiminin kökenleri 1980’lerin sonlarına dayanıyor, 90’lar da ise yaklaşım ve ifade yöntemleri bağlamında bir çok-seslilik dikkat çekiyor. Tabii daha öncesinde Türk modernizminin ve buna bağlı pentür geleneğinin hakim olduğu bir muhafazakarlıktan ve resim geleneğinin güncel sanatın gelişiminde olumsuz etkileri olduğu kanısındayım. Bunun temel sebebi elbette 80 darbesi ve etkileriyle doğrudan ilişkili.
Altan Gürman ve Sarkis’in 80’lerde gerçekleştirdiği üretimler ve halen devam etmekte olan Şükrü Aysan ve STT (Sanat Tanımı Topluluğu) üretimleri, 1987’de Uluslar arası stanbul Çağdaş Sanat Sergileri adıyla başlayan İstanbul Bienalleri, 90’dan itibaren Canan Beykal ve Kadri Özayten’in işleri ve yine Kadri Özayten’in, Onur Eroğlu’nun ve Serhat Kiraz’ın da içinde bulundukları Example sergileri döneme ait üretimlerden bazıları. Dönemin tek küratörü olan Beral Madra’nın gerçekleştirdiği sergileri de unutmamak gerekiyor.
90’larda politik anlamda daha sert ve söylemi daha doğrudan oluşturan ve dönemsel olarak iki farklı kuşağı yan yana getiren bir dizi üretimden bahsetmek gerekiyor.  Ayşe Erkmen, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Aydan Mürtezaoğlu, Hüseyin Alptekin ve Füsun Onur’un yanı sıra, Selim Birsel, Vahit Tuna, Serkan Özkaya, Halil Altındere, Nasan Tur genç kuşaktan sayabileceğimiz isimlerden. Bugün güncel sanat ve Türkiye’deki güncel sanat tarihi üzerine daha fazla bellek araştırması yapılmaya başlandı. Özellikle Vasıf Kortun yazılarında ve tabii sergilerinde bu isimlere sıklıkla yer vermekte, bana kalırsa bu bir tür tarih yazımı. Bunun arşiv ve bellek açısında kesinlikle gerekli olduğu, fakat biraz subjektif olduğu kanısındayım.      
Yukarıda bahsi geçen isimlerin tek tek üretimlerini anlatmak yerine, daha genel bir bakışla bir değerlendirme yapmam ve bu üretimlerin bazı karakteristik özelliklerinde bahsetmek istiyorum. Şükrü Aysan ve Serhat Kiraz gibi isimleri Türkiye’deki kavramsal sanat üretimi bağlamında değerlendirmek ve konumlandırmak doğru olacaktır. Sarkis’in bazı eski işlerini de özellikle işlerinde kullandığı referanslar bağlamında yine kavramsal sanat içinde değerlendirmek gerekiyor. Bahsettiğim ikinci gruplama ise politik sanatı 90’larda biçimlendiren önemli sanatçılar. Hale Tenger’in ‘Böyle Tanıdıklarım Var’ isimli enstalasyonunu sergilediği dönemde yaşadığı zorluklar, 80 sonrası sessiz ve sansürün gölgesinde geçen yıllarda bu bağlamda üretimleri gerçekleştirmenin ne kadar zor ve sancılı olduğunu gözler önüne seriyor. Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili toplumsal sorunlar ve Türk modernizminin sonuçları ve hükümet-devlet eleştirisi bu işlerle ilgili okumaları yapabilmek için kullanılabilecek en açık referanslar. Bence hakim olan politik söylemi Hale Tenger’in işlerinde olduğu kadar doğrudan ve şiddetli ifade eden çok sanatçı yok. Selim Birsel’in ‘Kurşun Uykusu’ da bu bağlamda dönemi en iyi yansıtan işlerden biri.
İfade aracı ve mediumlar üzerinden konuşmamız gerekirse, tüm bu sanatçıların kullandığı yöntemler ve teknikler dönemin çok-sesliliğini yansıtıyor. Fotoğraf, video, enstalasyon, hazır nesne kullanımı ve performans bu üretimlerde kullanılan başlıca mediumlar arasında. Batıda 1920’lerde Dada hareketi ve sonrasında 60’larda Kavramsal Sanat bugün güncel sanat olarak adlandırdığımız alanda kullanılan eğilimlerin kökenini oluşturmakta. Söz konusu Türkiye’deki güncel sanat olduğunda ise, sanırım yukarıda bahsettiğim isimlerin bugün genç sanatçılar için referans teşkil ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Ben de 2000’lerde üretimine başlamış olan biri olarak bu çalışmaları yakından analiz etmiş durumdayım. Sonuç olarak sanat tarihi başlıbaşına bir referans ise, kendi coğrafyanızda gerçekleştirilmiş projelerden bağımsız yeni bir söz söylemek düşünülemez.

1999’dan başlayarak kendi üretimimi değerlendirdiğimde, güncel sanatın çok-sesliliğini yansıtan ve çok sayıda farklı mediumu araçsallaştırarak kullandığımı söyleyebilirim. Bu medium tercihleri daima bağlama endeksli olarak seçilmiş yöntemler.
1999-2001 yılları arasında ürettiğim işlerde “bellek”, bilinçaltıyla ilişkili ve çocukluğa referans veren bir kavramdı. “Bellek Kutuları” ve “Emir” serileri; resim, fotoğraf, video ve enstalasyon gibi farklı mediumlarda üretildi. Bu işler, geçmişin izlerini taşıyan, dün ve bugün arasında birer köprü niteliğindeydiler. Genel olarak zaman imgesi üzerinden kurulmuş olan bu ilişki, izleyiciyi şu an’a ve dolayısıyla günlük hayata yaklaştırmaktaydı. Bellek Kutuları serilerinde ahşap kutuların içinde kurgulanmış nesneler ve yüzeyler oluşturmuştum. Kutular ıslak mendillerle kaplanmış, kullandığım hazır nesneler ise bir kolaj mantığıyla yüzeyle ilişkilenmeleri için boyayla müdahele edilmiş nesneler olarak kullanılmıştı. Bu işlerde resimsellik ve resmin temel sorunları halen görünür durumdaydı. Bu sanırım aldığım eğitimle de ilgilidir, çünkü sonraki yıllarda bu plastik sorunlardan işlerimi tamamen arındırmaya çalıştım söyleyebilirim.
“Bitmiş İş” projeleri; postmodern sonrası süreçte sanat yapıtının/işin ne olduğu, meta olarak temsiliyeti, disiplinlerarasılık üzerinden sanat nesnesinin heterojen yapısının ve üretim süreçlerinin yeniden sorgulanması gibi sanatın temel problematikleri üzerine yoğunlaşmaktaydı. Bu işlerde sticker yazılar ve forex gibi hazır materyaller kullandım ve içerikle ilgili manifesto niteliğinde metinlerve yazılar kullandım.
Sonraki dönemde, işlerimin odak noktası doğrudan kimlik referansıyla kodlanmış durumda. Buradaki kimlik kavramı dışarı kapalı ve sosyal gerçeklikten ayrıksı olmaktan çok, tersine sosyal, toplumsal ve kültürel olan ile güçlü bağlar kurmakta. Kurulmuş olan bu ilişki, yine geçmişle bugünü karşı karşıya getiriyor ve belleği güncel olanla ve an’ın farkındalığı ile yeniden inşa ediyor. Bu süreçte video işleri ürettim Gündelik hayattan alınmış görsellerin yeniden organize edilmesi sonucu ortaya çıkan bu kurgular fotoğraf ve video tabanlı üretimler oldu. Bu işlerde, dönemsel olarak her ne kadar yeni medyaya yaklaşan bir eğilim hakim olsa da, çoğunlukla bu mediumları belge niteliğini öne çıkarmak için kullandığımı söyleyebilirim.
İşlerimdeki sinema ve güncel sanat arasındaki ilişki de; 2005’de ürettiğim “Kırmızı Oda” isimli işle birlikte, bizi izleyici edimlerini/alışkanlıklarını yeniden tanımlamaya götürmekteydi. Video Kırmızı Oda’nın temel formunu oluşturan ana mediumu olarak kurgulanmış, Kırmızı Oda: Sekanslar isimli işte ise, 90’lar çizgi-roman estetiğiyle gerçekleştirilmiş stilizasyonlar filmin kareleri olarak da nitelendirebileceğimiz sekanslar olarak ortaya konmaktaydı.
Hikaye formlarındaki saklı anlatısallığın keşfi ve bu anlatısallığın yeraldığı sinema, performans, fotoğraf ve resim gibi mediumlar arasındaki disiplinlerarası yapı, sanat üretimimde 6 yıllık bir period içinde ilgilendiğim sorunsalların temelini oluşturuyor. “Bekleme Odası” ile başlayan seri işler ise; anlatısallığın katmanlarını edebiyat, sinema gibi hikayesel yapılar üzerinden bozup yeniden kurgulayarak sözkonusu disiplinlerarasılığı çokdisiplinli (multidisipliner) bir üretim süreci içinde ele alıyor.   
Bu 3 serial iş, anlatım formların ‘eksiltme’ yoluyla bir yapıbozuma uğratma ve özellikle sinemasal anlatıda film’i bir güncel sanat mediumu olarak ele alıp temel yapısıyla ve elementleriyle oynayarak yeni bir anlatısal bütünü ortaya koymayı hedefliyordu.      
İzleyici alışkanlıklarını sekteye uğratmanın/değiştirmenin ve izleyicinin yapıt üzerinden yaşayacağı alternatif deneyimlerin, güncel sanattaki anlatısal kurgular üzerinden gerçekleşebileceğini düşünüyorum.Buradaki anlatısallık ise, bir anlamda geçmişe yolculuk ve bugüne geri dönüşlerle alışkanlıkların ve kimlik kavramının yeniden okunmasıyla/tanımlanmasıyla kurgusal alanın zeminini oluşturmaktadır.
Bugünün sanatı sayısız olanak ve teknikle yeniden üretilebilen disiplinlerarası bir alandır. Ben de, resim eğitimi almış olmama karşın, özellikle farklı sanat branşlarında ve Türkiye’de akademide ve güzel sanatlar fakültelerinde sıklıkla görebileceğimiz bir medium-fetişizmi’nden uzak durmaya ve ancak projenin içeriğinin belirleyici olacağı çok-disiplinli bir yapıyı benimsiyorum. Bu tavrın düşünceyi kısırlaştıran tüm sınırlamalardan kurtardığını ve sanatçının ancak bu şekilde üretim bağlamında kendini özgürleştirebileceği kanısındayım.

                                                                                                                                      Çağrı Saray, 2009

Bekleme Odası v.1 | The Waiting Room v.1


3 Hikaye – 3 Anlatı

“Kırmızı Oda” (2004), “Bekleme Odası v1” (2009) ve “Kayıp Oda” (2011) isimli işler, sondan başa doğru ilerleyen tek bir senaryonun parçaları niteliğindedir ve güncel sanat alanına dair desen, resim, video, fotoğraf ve enstalasyon gibi mediumlarla üretilmiş çok katmanlı bir projedir. 3 farklı hikaye ve 3 farklı anlatısallık üzerine kurulu olan üçleme, kendi içlerinde bölünerek bu işlerin ara katmanlar niteliğinde olan “Kırmızı Oda: Sekanslar” (2005) ve “Bekleme Odası v1” (2009) gibi işlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Proje, “film”in temel yapı taşları olan senaryo, görsel, ses gibi elemanların eksiltilmesi, eklemlenmesi ve dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır ve sinemasal anlatının sunduğu olanakları, senaryo temelli olan işlerin üretilmesi için bir yöntem olarak kurgular. Bu dönüşümlere parallel olarak hem içeriksel hem de yapısal farklılıklar barındırır. Çekim senaryosu da Çağrı Saray tarafından yazılmış olan proje, edebiyat alanına dair açık göstergeler taşımasından dolayı sistematik olarak edebiyat alanına dair belli yapıtlara da referanslar verir. Senaryonun ve bu senaryoya bağlı üretimlerin tümü, içerik bağlamında Çağrı Saray’ın işlerinde ve üretim dizgesinde odaklandığı kimlik, kişisel tarih ve bellek gibi kavramlarla ilişki içindedir.
3 Stories – 3 Narratives
Works called “The Red Room” (2004), “The Waiting Room v1” (2009), and “The Lost Room” (2011) are like the parts of a single script that goes tail to head and is a multilayered project created with media like drawings, paintings, videos, photography and installations regarding the contemporary art scene. This trio, based on 3 different stories and 3 different narrations branched within themselves, forming a basis for others like “The Red Room: Sequences” (2005) and “Waiting Room v2” (2009) that serve as sublayers for these works.
The project emerged by the reduction, articulation and transformation of the elementary keystones of “film” such as script, vision and sound. It assembles the possibilities cinematic narrative offers as a method to produce script-based works. Shooting script also written by Saray, the project refers to certain literary pieces as well, by means of possessing distinct manifestations about the literary arts scene. Script and all types of script-based artistic production is, within the context of content, related to concepts that Çağrı Saray focuses on through his works and production sequence such as identity, personal history and memory.

Enstalasyon | Installation, 2009











































Bekleme Odası v.1


“Bekleme Odası” adlı projenin ilk enstalasyonu, bir daktilo, bir yazı masası ve bir bayrağın bulunduğu bir odada hafızasını; geçmişini ve günahlarını hatırlamayan bir adamın video görüntüsünden oluşmaktaydı.

Bekleme Odası v.1” adlı enstalasyon 2008’de Siemens Sanat’daki Ambivalans Video sergisinde sergilenmiştir.

The Waiting Room v.1


First installation of the Project “The Waiting Room” is composed of the video of man who can not remember his memories; his past and sins in a room with a typewriter, a desk, and a flag.

The Installation named The Waiting Room v.1 was exhibited at the exhibition called Ambivalance Video in Siemens Art Center in 2008.

Sunum: "Çağrı Saray / İşler 1999-2009"

Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi'nde Öğr.Gör.Ferhat Satıcı'nın Yeni Medya dersinde gerçekleştirilen sunum, 1999-2009 yılları arasında ürettiğim işlere detaylı bir bakış sunuyor. Resim, fotoğraf, video, enstalasyon gibi farklı araçları ve eğilimleri birarada kullandığım işlerin hem teknik hem de içerik açısından çözümlemeleri ve bugünün sanat konjoktöründen değerlendirilmesi sunumun genel yapısını oluşturmaktadır.


Sergi: Performans Zamanı

21-30.03.2008






















Yeni Ay
Yeni Ay “Der Himmel Über Berlin” filmindeki Marion karakterinin yeni ay gecesinde söylediği sözlerden oluşmaktadır. Bir kadınla erkeğin adeta bağlılık sözü verdiği cümleler bu kez sanki Damiel’in sözleriymiş gibi yeniden yazılmaktadır.
Artık cinsiyet ortadan kalkmıştır ve bu ‘yeni ay konuşması’ çiftin ölümsüz aşkının bir yankısı niteliğindedir.

New Moon
The work called New Moon consists of the speech of “Der Himmel über Berlin” character Marion at the newmoon night. These sentences, as they are a promise of faith between man and woman, were rewritten as the words of the main character Damiel .

The sexuality is disappeared now and the new moon speech turns into the echo of the immortal love. 

Yeni Ay | New Moon
Performans Videosu /5 dk | Performance Video /5 min, 2008 


Sergi: Videoist 2010 / Almanya

Videoist 2010 Almanya Gösterimleri /Justus Liebig Üniveritesi Margaritebieber Salonu - Giessen ve Marburg da Trauma im G-Werk, Afföllerwiesen


Bir Zamanlar Subatan / Serigrafi | Once Upon a Time in Subatan / Silk Screen Print

Bir Zamanlar Subatan
1912’de Van’daki Subatan köyünde gerçekleşen katliamın sonucu olarak kayıtlara geçen çocuk cesetlerinin fotoğrafları, hem ulusalcı kanat hem de Ermeni lobisi tarafından manüpülatif bir imaj olarak servis edilmekte. Türkiye’nin yakın tarihiyle yüzleşme sürecinde katledilenin ve katledenin hangi taraf olduğuna dair yazılı ve sözlü tarihe dair veriler, ‘suçlu’nun kim olduğuna ilişkin iddiaların temelini oluştururken, durumun siyasi bir söyleme dönüştürülme çabası tek gerçeğin ölü bedenler olduğunu gölgeliyor.   
Bir Zamanlar Subatan isimli video, yukarıda bahsedilen fotoğraf karesinin loop halinde tekrar ettiği; bir tv yayınındaki aksaklığı çağrıştıran bir görselden ibarettir.
*Aynı isimli bir diğer iş ise; serigrafi tekniğiyle üretilmiş aynı isimli videonun karelerinden oluşan ve sağ alt köşede kırmızı Avrupa Birliği yıldızlarının bir mühür şeklinde basıldığı bir baskı olarak yeniden üretilmiştir.

Once Upon a Time in Subatan
Photographs of corpses of children, recorded as the result of the massacre at Subatan village of Van in 1912, are being served by both the nationalist wing and the Armenian lobby as a manipulative idea. While in the process of Turkey confronting its recent history, the data on the written and oral history with respect to who slaughtered and who isslaughtered underlies the claims about who the ‘guilty’ one is, the effort to transform the situation into a politic discourse overshadows the fact that the only reality is the dead bodies.
The video called Once Upon a Time in Subatan is merely an image which consists of the repeating loop of the photograph mentioned above, bringing a breakdown of a TV broadcast to mind.
* Another work of the same title is reproduced as a silkscreen print which consists of the frames of the same titled video, with red European Union stars stamped as a seal at the lower right-hand corner.

Serigrafi | Silk Screen Print, 2008

Kişisel Sergi: Handke'ye Saygı


Handke’ye Saygı
Postmodern sinemanın başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz 1987 tarihli ‘Der Himmel Über Berlin’ (türkçe adıyla ‘Arzunun Kanatları’, ingilizce adıyla ‘Wings of Desire’) adlı film, yönetmen Wim Wenders’in birçok filminde birlikte çalışmış olduğu Alman edebiyatçı Peter Handke’nin “Lied Vom Kindsein” (Çocuk Olmanın Şarkısı) adlı şiiriyle başlar.
Dille dünya arasındaki ‘boş’luk, Peter Handke’nin odaklarından biridir. Handke’nin edebiyatındaki boşluk kavramı, uygar olarak nitelendirilen toplumlardaki ilişkisizliğin özgürleştirici ve öldürücü boyutlarını vurgular. Handke’yle okuyucu olarak paylaştığımız boşluk duygusu o kadar mahrem ve aynı zamanda o kadar paylaşıma açık bir kavramdır ki, aslında tam da bugünün metropol insanının yalnızlığını tarif eder. Himmel Über Berlin’de Handke’nin şiiri tekrar yazılmaktadır, üstelik görüntüdeki anlatısallık da yazma edimi üzerinden çalışan bir yapıya işaret eder. Metnin, bu yeniden üretim sürecinde hareketli görüntü ve ses gibi sinemasal öğelerle etkisi katlanarak artmaktadır.  Şimdi Lied Vom Kindsein’ı yeniden yazma zamanı. Tıpkı kendi sözlerimizmiş gibi…

Tribute to Handke
Dating from 1987 and considered as the poineer of postmodern cinema, the film “Der Himmel Über Berlin” begins with the poem “Lied Vom Kindsein” (Song of Being a Child) by Peter Handke, whom the director Wim Wenders has worked with in many of his films. The feeling of void we, as the reader, share with Handke is so intimately personal yet at the same time can be so easily empathized with that it perfectly describes the solitude of today’s metropolitan beings. In “Himmel Über Berlin” Handke’s poem is rewritten, moreover the monumentality of the image points to a structure that works through the means of the act of writing. During this reproduction phase, due to the cinematographic elements such as the moving image and the sound, the effect of the text multiplies in monifolds. Now is the time to rewrite Lied Vom Kindsein, as if they were our own words…

 

Kişisel Sergi: Kırmızı Oda: Sekanslar


3 Hikaye – 3 Anlatı

“Kırmızı Oda” (2004), “Bekleme Odası v1” (2009) ve “Kayıp Oda” (2011) isimli işler, sondan başa doğru ilerleyen tek bir senaryonun parçaları niteliğindedir ve güncel sanat alanına dair desen, resim, video, fotoğraf ve enstalasyon gibi mediumlarla üretilmiş çok katmanlı bir projedir. 3 farklı hikaye ve 3 farklı anlatısallık üzerine kurulu olan üçleme, kendi içlerinde bölünerek bu işlerin ara katmanlar niteliğinde olan “Kırmızı Oda: Sekanslar” (2005) ve “Bekleme Odası v1” (2009) gibi işlerin de ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Proje, “film”in temel yapı taşları olan senaryo, görsel, ses gibi elemanların eksiltilmesi, eklemlenmesi ve dönüştürülmesiyle ortaya çıkmıştır ve sinemasal anlatının sunduğu olanakları, senaryo temelli olan işlerin üretilmesi için bir yöntem olarak kurgular. Bu dönüşümlere parallel olarak hem içeriksel hem de yapısal farklılıklar barındırır. Çekim senaryosu da Çağrı Saray tarafından yazılmış olan proje, edebiyat alanına dair açık göstergeler taşımasından dolayı sistematik olarak edebiyat alanına dair belli yapıtlara da referanslar verir. Senaryonun ve bu senaryoya bağlı üretimlerin tümü, içerik bağlamında Çağrı Saray’ın işlerinde ve üretim dizgesinde odaklandığı kimlik, kişisel tarih ve bellek gibi kavramlarla ilişki içindedir.
3 Stories – 3 Narratives
Works called “The Red Room” (2004), “The Waiting Room v1” (2009), and “The Lost Room” (2011) are like the parts of a single script that goes tail to head and is a multilayered project created with media like drawings, paintings, videos, photography and installations regarding the contemporary art scene. This trio, based on 3 different stories and 3 different narrations branched within themselves, forming a basis for others like “The Red Room: Sequences” (2005) and “Waiting Room v2” (2009) that serve as sublayers for these works.

The project emerged by the reduction, articulation and transformation of the elementary keystones of “film” such as script, vision and sound. It assembles the possibilities cinematic narrative offers as a method to produce script-based works. Shooting script also written by Saray, the project refers to certain literary pieces as well, by means of possessing distinct manifestations about the literary arts scene. Script and all types of script-based artistic production is, within the context of content, related to concepts that Çağrı Saray focuses on through his works and production sequence such as identity, personal history and memory.




Kırmızı Oda / Sekans 30,31,32 | Red Room / Sequences 30,31,32

Serigrafi | Silk Screen Print, 2008

Kategori

Kategori