Konferans: Güncel Sanat ve Disiplinlerarasılık | Conference: Contemporary Art and Interdisciplinarity



Güncel Sanat ve Disiplinlerarasılık

Bugünün sanatında kullanılan farklı mediumlar arasında teknik ve içerik bağlamında kurulan ilişkiler ve üretim sürecinde bu mediumların dönüşümüne ve biraraya gelişlerine dair, 1990’dan günümüze bir bakış ve Çağrı Saray’ın 1999-2009 yılları arasında gerçekleştirmiş olduğu işlerden oluşturduğu seçki üzerinden bir inceleme.

Seminer Metni:
Konu başlığının bağlamı oldukça geniş bir alanı kapsadığı için, öncelikle şunu belirtmem gerekiyor ki; özellikle Türkiye’deki güncel sanat üretimine dair yapacağım tespitler ve bahsedeceğim örnekler ancak alana dair benim bakışımı ve kendi üretimimle ilişkilendirdiğim bir kesiti ortaya koyuyor olacak.
Bugün söz konusu alanla ilgili üretimler Güncel Sanat ya da Çağdaş Sanat gibi iki farklı tanımlamayla ifade ediliyor. Ben son 10 yılda gerçekleşen üretimleri bağlamlar, ifade yöntemleri ve bugün’le kurduğu doğrudan ilişkiden dolayı Güncel Sanat tanımını kullanmayı tercih ediyorum.  
Türkiye’deki güncel sanat üretiminin kökenleri 1980’lerin sonlarına dayanıyor, 90’lar da ise yaklaşım ve ifade yöntemleri bağlamında bir çok-seslilik dikkat çekiyor. Tabii daha öncesinde Türk modernizminin ve buna bağlı pentür geleneğinin hakim olduğu bir muhafazakarlıktan ve resim geleneğinin güncel sanatın gelişiminde olumsuz etkileri olduğu kanısındayım. Bunun temel sebebi elbette 80 darbesi ve etkileriyle doğrudan ilişkili.
Altan Gürman ve Sarkis’in 80’lerde gerçekleştirdiği üretimler ve halen devam etmekte olan Şükrü Aysan ve STT (Sanat Tanımı Topluluğu) üretimleri, 1987’de Uluslar arası stanbul Çağdaş Sanat Sergileri adıyla başlayan İstanbul Bienalleri, 90’dan itibaren Canan Beykal ve Kadri Özayten’in işleri ve yine Kadri Özayten’in, Onur Eroğlu’nun ve Serhat Kiraz’ın da içinde bulundukları Example sergileri döneme ait üretimlerden bazıları. Dönemin tek küratörü olan Beral Madra’nın gerçekleştirdiği sergileri de unutmamak gerekiyor.
90’larda politik anlamda daha sert ve söylemi daha doğrudan oluşturan ve dönemsel olarak iki farklı kuşağı yan yana getiren bir dizi üretimden bahsetmek gerekiyor.  Ayşe Erkmen, Gülsün Karamustafa, Hale Tenger, Aydan Mürtezaoğlu, Hüseyin Alptekin ve Füsun Onur’un yanı sıra, Selim Birsel, Vahit Tuna, Serkan Özkaya, Halil Altındere, Nasan Tur genç kuşaktan sayabileceğimiz isimlerden. Bugün güncel sanat ve Türkiye’deki güncel sanat tarihi üzerine daha fazla bellek araştırması yapılmaya başlandı. Özellikle Vasıf Kortun yazılarında ve tabii sergilerinde bu isimlere sıklıkla yer vermekte, bana kalırsa bu bir tür tarih yazımı. Bunun arşiv ve bellek açısında kesinlikle gerekli olduğu, fakat biraz subjektif olduğu kanısındayım.      
Yukarıda bahsi geçen isimlerin tek tek üretimlerini anlatmak yerine, daha genel bir bakışla bir değerlendirme yapmam ve bu üretimlerin bazı karakteristik özelliklerinde bahsetmek istiyorum. Şükrü Aysan ve Serhat Kiraz gibi isimleri Türkiye’deki kavramsal sanat üretimi bağlamında değerlendirmek ve konumlandırmak doğru olacaktır. Sarkis’in bazı eski işlerini de özellikle işlerinde kullandığı referanslar bağlamında yine kavramsal sanat içinde değerlendirmek gerekiyor. Bahsettiğim ikinci gruplama ise politik sanatı 90’larda biçimlendiren önemli sanatçılar. Hale Tenger’in ‘Böyle Tanıdıklarım Var’ isimli enstalasyonunu sergilediği dönemde yaşadığı zorluklar, 80 sonrası sessiz ve sansürün gölgesinde geçen yıllarda bu bağlamda üretimleri gerçekleştirmenin ne kadar zor ve sancılı olduğunu gözler önüne seriyor. Türkiye’nin yakın tarihiyle ilgili toplumsal sorunlar ve Türk modernizminin sonuçları ve hükümet-devlet eleştirisi bu işlerle ilgili okumaları yapabilmek için kullanılabilecek en açık referanslar. Bence hakim olan politik söylemi Hale Tenger’in işlerinde olduğu kadar doğrudan ve şiddetli ifade eden çok sanatçı yok. Selim Birsel’in ‘Kurşun Uykusu’ da bu bağlamda dönemi en iyi yansıtan işlerden biri.
İfade aracı ve mediumlar üzerinden konuşmamız gerekirse, tüm bu sanatçıların kullandığı yöntemler ve teknikler dönemin çok-sesliliğini yansıtıyor. Fotoğraf, video, enstalasyon, hazır nesne kullanımı ve performans bu üretimlerde kullanılan başlıca mediumlar arasında. Batıda 1920’lerde Dada hareketi ve sonrasında 60’larda Kavramsal Sanat bugün güncel sanat olarak adlandırdığımız alanda kullanılan eğilimlerin kökenini oluşturmakta. Söz konusu Türkiye’deki güncel sanat olduğunda ise, sanırım yukarıda bahsettiğim isimlerin bugün genç sanatçılar için referans teşkil ettiğini söylememiz yanlış olmayacaktır. Ben de 2000’lerde üretimine başlamış olan biri olarak bu çalışmaları yakından analiz etmiş durumdayım. Sonuç olarak sanat tarihi başlıbaşına bir referans ise, kendi coğrafyanızda gerçekleştirilmiş projelerden bağımsız yeni bir söz söylemek düşünülemez.

1999’dan başlayarak kendi üretimimi değerlendirdiğimde, güncel sanatın çok-sesliliğini yansıtan ve çok sayıda farklı mediumu araçsallaştırarak kullandığımı söyleyebilirim. Bu medium tercihleri daima bağlama endeksli olarak seçilmiş yöntemler.
1999-2001 yılları arasında ürettiğim işlerde “bellek”, bilinçaltıyla ilişkili ve çocukluğa referans veren bir kavramdı. “Bellek Kutuları” ve “Emir” serileri; resim, fotoğraf, video ve enstalasyon gibi farklı mediumlarda üretildi. Bu işler, geçmişin izlerini taşıyan, dün ve bugün arasında birer köprü niteliğindeydiler. Genel olarak zaman imgesi üzerinden kurulmuş olan bu ilişki, izleyiciyi şu an’a ve dolayısıyla günlük hayata yaklaştırmaktaydı. Bellek Kutuları serilerinde ahşap kutuların içinde kurgulanmış nesneler ve yüzeyler oluşturmuştum. Kutular ıslak mendillerle kaplanmış, kullandığım hazır nesneler ise bir kolaj mantığıyla yüzeyle ilişkilenmeleri için boyayla müdahele edilmiş nesneler olarak kullanılmıştı. Bu işlerde resimsellik ve resmin temel sorunları halen görünür durumdaydı. Bu sanırım aldığım eğitimle de ilgilidir, çünkü sonraki yıllarda bu plastik sorunlardan işlerimi tamamen arındırmaya çalıştım söyleyebilirim.
“Bitmiş İş” projeleri; postmodern sonrası süreçte sanat yapıtının/işin ne olduğu, meta olarak temsiliyeti, disiplinlerarasılık üzerinden sanat nesnesinin heterojen yapısının ve üretim süreçlerinin yeniden sorgulanması gibi sanatın temel problematikleri üzerine yoğunlaşmaktaydı. Bu işlerde sticker yazılar ve forex gibi hazır materyaller kullandım ve içerikle ilgili manifesto niteliğinde metinlerve yazılar kullandım.
Sonraki dönemde, işlerimin odak noktası doğrudan kimlik referansıyla kodlanmış durumda. Buradaki kimlik kavramı dışarı kapalı ve sosyal gerçeklikten ayrıksı olmaktan çok, tersine sosyal, toplumsal ve kültürel olan ile güçlü bağlar kurmakta. Kurulmuş olan bu ilişki, yine geçmişle bugünü karşı karşıya getiriyor ve belleği güncel olanla ve an’ın farkındalığı ile yeniden inşa ediyor. Bu süreçte video işleri ürettim Gündelik hayattan alınmış görsellerin yeniden organize edilmesi sonucu ortaya çıkan bu kurgular fotoğraf ve video tabanlı üretimler oldu. Bu işlerde, dönemsel olarak her ne kadar yeni medyaya yaklaşan bir eğilim hakim olsa da, çoğunlukla bu mediumları belge niteliğini öne çıkarmak için kullandığımı söyleyebilirim.
İşlerimdeki sinema ve güncel sanat arasındaki ilişki de; 2005’de ürettiğim “Kırmızı Oda” isimli işle birlikte, bizi izleyici edimlerini/alışkanlıklarını yeniden tanımlamaya götürmekteydi. Video Kırmızı Oda’nın temel formunu oluşturan ana mediumu olarak kurgulanmış, Kırmızı Oda: Sekanslar isimli işte ise, 90’lar çizgi-roman estetiğiyle gerçekleştirilmiş stilizasyonlar filmin kareleri olarak da nitelendirebileceğimiz sekanslar olarak ortaya konmaktaydı.
Hikaye formlarındaki saklı anlatısallığın keşfi ve bu anlatısallığın yeraldığı sinema, performans, fotoğraf ve resim gibi mediumlar arasındaki disiplinlerarası yapı, sanat üretimimde 6 yıllık bir period içinde ilgilendiğim sorunsalların temelini oluşturuyor. “Bekleme Odası” ile başlayan seri işler ise; anlatısallığın katmanlarını edebiyat, sinema gibi hikayesel yapılar üzerinden bozup yeniden kurgulayarak sözkonusu disiplinlerarasılığı çokdisiplinli (multidisipliner) bir üretim süreci içinde ele alıyor.   
Bu 3 serial iş, anlatım formların ‘eksiltme’ yoluyla bir yapıbozuma uğratma ve özellikle sinemasal anlatıda film’i bir güncel sanat mediumu olarak ele alıp temel yapısıyla ve elementleriyle oynayarak yeni bir anlatısal bütünü ortaya koymayı hedefliyordu.      
İzleyici alışkanlıklarını sekteye uğratmanın/değiştirmenin ve izleyicinin yapıt üzerinden yaşayacağı alternatif deneyimlerin, güncel sanattaki anlatısal kurgular üzerinden gerçekleşebileceğini düşünüyorum.Buradaki anlatısallık ise, bir anlamda geçmişe yolculuk ve bugüne geri dönüşlerle alışkanlıkların ve kimlik kavramının yeniden okunmasıyla/tanımlanmasıyla kurgusal alanın zeminini oluşturmaktadır.
Bugünün sanatı sayısız olanak ve teknikle yeniden üretilebilen disiplinlerarası bir alandır. Ben de, resim eğitimi almış olmama karşın, özellikle farklı sanat branşlarında ve Türkiye’de akademide ve güzel sanatlar fakültelerinde sıklıkla görebileceğimiz bir medium-fetişizmi’nden uzak durmaya ve ancak projenin içeriğinin belirleyici olacağı çok-disiplinli bir yapıyı benimsiyorum. Bu tavrın düşünceyi kısırlaştıran tüm sınırlamalardan kurtardığını ve sanatçının ancak bu şekilde üretim bağlamında kendini özgürleştirebileceği kanısındayım.

                                                                                                                                      Çağrı Saray, 2009


EmoticonEmoticon